Umut, umut ve tekrardan umut... Bir insanın içinde umut her daim olması gerekmektedir. Asla umutsuzluğa kapılmamalıdır. Yenileceğini düşündüğü an umudun tekrar yeşereceğini unutmamalı.
Hepimizin hayatta, dipsiz zannettiği bir kuyuya düştüğü oluyor. Başımıza gelmez diye düşündüğümüz şeyler geliyor. Sağlığımız bozuluyor. İlişkimiz bitiyor, sevdiklerimizi kaybediyoruz ya da işimizi, gücümüzü kaybediyoruz. Bazen kapkaranlık zamanlarımız da bazen en mutlu olduğumuz anlarda birden bile oluyor. Başımıza bir şey geldiği zaman hemen haykırırız Neden ben? Diye. Oysa bilmeliyiz ki hayatta daha nice şeyler var. Senden benden daha kötü hatta imkânsız denilecek kadar o sıkıntılı hallerle yaşamaya mahkûm insanlar.
Umuda tutunmak nedir iyi bilmeliyiz. Bir ufuk çizgisine kilitlenip, oradan güneşin doğacağı anı beklemeliyiz. Böyle zamanlarda umudumuzu kaybedersek eğer ki saniyede 10'da birinde gelecek olan en korkunç senaryoları düşünmeye hayal gücümüzü kullanmaya başlamış bulunuruz. Ama aklımızın bir yerinde sebebi her ne olursa olsun ' bir gün mutlaka bunun da geçeceğini' unutmamalıyız. " Her şey geçici ..." Bunu koskocaman yazıp göre bileceğimiz yerlere asmalıyız böyle zamanlarda. Her şey, hayatın kendisi bile, bir dalga gibi gelecek ve geçecek. Başımıza gelen herhangi bir şey hep yanımızda kalacak değil biraz durup gidecek. Biz kötü şeyleri bizimle beraber sonsuz kalacağını düşünür gibi sürekli mahvoluyoruz. Etrafımızda ki insanları da üzüyoruz. Biri çıkıp dese ki,' şu ağladığın şey bir zaman sonra yerine şuna bırakacak, zamanla hepsi yok olacak... 'Anlasak ta o anda koskocaman yükmüş gibi gelir “sen benim durumda değilsin demesi kolay “ deriz. Sonuç ' zamanı gelince üzülüp kahrolduğu muz günler bitiyor ' Her şeyin, bizi havaya kaldırıp indirecek bir dalga olduğunu düşünürsek, iyi şeylerle şımarmaz ve kötülerle de boğulmayız... Kendimizi tekrar bulacağımızı bilirsek, kaybetmeyiz.
Olanlara, çok ateşte pişen yemek gibi tavaya yapış mamamız lazım. Geçeceğini ezber yapıp yolda yürümeye devam etmeliyiz. Bir süre sonra içine girdiğimiz tünelde önce gözümüz karanlığa alışacak. Daha sonra bir parıltı olacak. Tünelin çıkışı göz kamaştırıcı olacak ve böylece karanlığı unutturacak. Unutmazsak, saplanırız. Saplanır sak, Kalırız ilerleme olmaz kalmak sadece ölülere ve eşyalara Mahsurdur. Mademki, kalp atışın üzerine, nefesle müzik yaparak hayatla dans ediyoruz, o halde zor günleri atlatacağız. Oysa umut, Nasıl güzelleştirir düşünceyi.. Güneş batarken yolda yürümeye çalışan yaşlı bir amca da gördüm. Yüzüne vuran öfkenin sembolü olmuş kırmızıyı, Kaldırıma oturmuş karşı dükkanda çalışan kızı izleyen delikanlıda gördüm umuda benzeyen maviyi, Caminin duvarına yaslanmış kim bilir kaç gündür boğazından bir şey geçmemiş aç kalmış kadının suratında gördüm o hastalıklı sarıyı ve bir mağaza vitrinde yansıyan siyahı umutsuzluğu gördüm kendimde. Tükenmişliğin, hayallerini gerçekleştirememiş bir kızın öfkesini korkarcasına içine sindirmiş olduğunu gördüm. Sonra birden “ bunların hepsi geçecek “ düşüncesiyle tekrar kendime geldim. İşte bu rengârenk sokak da günü gelince insanların renkleri değişecek Mavi siyaha dönüşecek belki de ya da sarı pembe olacak. Sonra sizin içinizde ki siyah da umut dolu mavi olacak bir gün…
Bunları düşünüp düşünüp kendime şöyle dedim; Bu bir dalga geçecek, Aklına gelecek olan güzel günlerde ki sakin denizleri getir. O güzel günlerde hayatın en güzel şarkısını yazıyoruz bir nefesimizle.
Sabır... Ve gelecek dalgaların hepsine Eyvallah! Umut dolu günleriniz ve yeşerecek doğacak en güneşli günler sizinle olsun.