Telefondaki ses diş beyazlatması yapıp yapmadığımı, üç kişi gelirlerse toptan(!) kaça yapabileceğimi soruyordu. Yurt dışından tatile gelmişler. Daha önce internetten bir diş kliniğini aramış, karşısına bir Rus garısı(!) çıkmış…
Ben: Rus garısı?
- Evet, Rus garısı
- ……
“Garı” yerine, bırakın “hanımı”, en azından “kadını” demekten bile kaçınan bu gurbetçiyi, ağzından laf almak için çağırıyorum. Gelmiyor tabii ki…
Garı söylemi çok net bir aşağılama, hatta nefreti çağrıştırıyor. Muhtemelen, kaynaşmayı reddettiği için kendisinin ikinci sınıf hissettirildiği bir ülkeden vatanına gelince, şehirdeki yabancı varlığına ilişkin söylenenler onu da etkilemiş olmalı. Bu yeni durum onu, sözel bile olsa “diğerleriyle” yani kendinden saymadıklarıyla çatışmaya, en azından onları reddetmeye zorluyor.
Aslında Alanya göçlere alışık. Bir önce gelen diğerine göre yerli sayıldığı bu şehir, kırk yıldan beri aldığı iç ve dış göçlerle büyüyor. Alanya’nın gelir pastasına yeni gelenler el atmadığı ya da Alanya yerlisinin izin verdiği ölçüde paylaşıma girildiği sürece göç sorun yaratmıyor.
Alanya’ya ticaret değil ama rahat edecekleri şahane doğası ve iklimiyle çekici buldukları için yerleşenler şehrin baş tacı oluyor. AKP’nin “kurduruluş!” nedenlerinden birisi olan “uygarlıkların buluşması” sözüne uygun bir şehir olarak, ilk gelenler siyasi iktidarın övgüsüne mazhar oluyor.
Zaman içinde AKP iktidarının yol değiştirip Batı’yı düşman bellemesi ile tercih Batı’daki Müslüman topluluklara ve Orta Doğu halklarına dönüyor. Özellikle Suriye iç savaşı sonrası Arap ülkelerinden ve İran’dan gelen sermaye ile şehirde yeni dengeler gelişiyor. Şehrin toprağının darmadağın edilip, tarım alanlarının yok edilme pahasına inşaata bağlı, yeterince vergilendirilmemiş bir zenginlik oluşuyor.
Kremalı emlak/inşaat pastasını bölüşmekten ziyade ekmek kavgası vermekte olan halkın, yabancı ile bir sorunu yıllar içinde pek olmuyor. Ta ki yoksulluk kapıyı çalıncaya dek… 2018 yılından sonra hissedilmeye başlayan yüksek enflasyon ve buna bağlı yoksullaşmada iktidarın ilk kurtarıcısı covid-19 virüsü hastalığı oluyor. Hastalık iktidarın siyasi ömrünü uzatmada ona iki yıllık bir “gerekçe” sunuyor. Sonrasında ise iktidarın imdadına Ukrayna savaşı yetişiyor.
Alanya’nın bugünlere ait zannedilen konut sorununun aslında son birkaç yıldır yükselmekte olduğu pek hatırlanmıyor. Artan inşaat maliyetlerinin ancak yabancı varsılların döviz kazançlarıyla karşılanabileceği gerçeği emlak alım satımını yabancılar lehine değiştiriyor. Daha Ukrayna savaşının esâmîsi bile okunmazken, Alanya Tapu Dairesinin önündeki iş takibi yapan yabancıların artışı dikkat çekiyor.
Dediğim gibi, varsılların pasta bölüşümü ile ilgisi olmayan halk, özellikle Ukrayna’dan göç edenlerin oluşturduğu konut talebiyle evlerinden olmaya başlayınca şikayetler yoğunlaşıyor. İki yıl önce üniversite öğrencisi açıkta kaldığında aldırmayanlar, en doğal ve anayasal olan barınma hakları elinden alınınca tepkilerini Alanya’daki yabancı varlığına yöneltiyor.
Türkiye zor günlerden geçiyor. Sıcak turizm kazançları Alanya esnafına bir şekilde olumlu yansımaktayken, yoksullaşmayı iliklerine kadar asıl hissedenler ücretli çalışanlar ve emekliler oluyor. Ülkeyi yöneten siyasi rejimin bilinçli ve programlı tercihi ile gittikçe yoksullaşmakta olan halk, ekmeğini ve konforunu elinden aldığına inandırılan göçmen/mülteciye karşı düşmanlık beslemeye başlıyor.
Ülkeyi bekleyen asıl tehlike budur. Bu konuyu detaylandırmak ve çözümü için neler yapmak gerektiği ise bir başka yazı konusudur…