Spor otoritelerinin genelde hemfikir olduğu konu, bir teknik adamın, sadece ofansif anlamda, bütün istediklerini sahada uygulayabilecek bir yapıyı oluşturabilmesi için azami üç yılın gerekli olduğundan söz edilir. Bizde ise, bir sezonda iki üç teknik adam bile değiştirilebiliyor. Üç sezon bir takımın başında kalmış teknik direktör ise parmakla gösterilecek kadar az. Bir de takımdan giden ve takıma yeniden gelen oyuncuları da sayarsak, kısa sürelerde bir teknik adamın başarı yakalaması mümkün değildir. Yakalanan başarılar ise, süreçle ilgili farklı faktörlere bağlı olabilir. Bizim yorumcuların yorum yaparken, en çok başvurdukları şey, onun yerine şu ya da bu oynasaydı demeleri. O ve şu dedikleri oynatıldığında da, yeni onlar ve şunlar demekten bir türlü vazgeçmiyorlar.Türk futbolunu kaosa sürükleyenler bu tür spor yorumcuları. Büyük bir bölümü şovmen. Spordan anlayan, gördüklerini objektif bir biçimde ortaya koymaya çalışan Sinan Engin’in adından söz etmezsem haksızlık yapmış olurum. Serhat Ulueren Türk futboluna büyük zarar veriyor. Ahmet Çakar’ı çok yakından tanırım, başta o olmak üzere Erman Toroğlu gibi şahsiyetler, futbol yorumculuğunu bu çirkin mecraya çektiler. TRT yeni yetme yorumcularıyla yolgeçen hanına döndü. O eski saygınlığı ve de ciddiyeti tamamen ortadan kalktı. Diğer kanallarda da, futbol ve spordan çok, geyik muhabbeti yapılıyor.Spor medyası bu rezil çizgide ip cambazlığı yaparken taraftar da, sahaya taş, bıçak ve meşale atarak takımlarına zarar verebiliyorsa, Beşiktaş'ı iflasın eşiğine getirmiş Yıldırım Demirören Türkiye Futbol Federasyonu'nun başına getiriliyorsa, Fenerbahçe taraftarı, uzun yıllar takıma ciddi katkılarda bulunmuş ama bugün için pili bitmiş bir futbolcunun, bonservisini bedavaya alıp ülkesindeki bir kulüpte oynamak için ortalığı ayağa kaldırma oyununa gelip, kendi takımına zarar verme pahasına, kendi teknik direktörüne ve başkanına "İstifa" diye bağırabiliyorsa, Alex ve Quaresma gibi top cambazı yabancı futbolcular baştacı edilip, Sergen Yalçın, Tugay Kerimoğlu, Oğuz Çetin ve daha bunlar gibi birçok yıldız Türk futbolcusu sahalardan yuhalanarak ayrılıyorsa, bu ülkede neyin doğru gittiğini söyleyebiliriz ki? Romanya milli takımında hücumdaki son adamları dışında, top cambazlığına soyunup, gereksiz yere topu tutup, çalım atmaya kalkan bir tek futbolcu var mıydı? Bizde hala tek pası düşünmeyen, top kontrolündeyken bile pas verme yerine çalım atma hastalığını sürdüren futbolcularımız mevcut. Takım halinde toplu hücum, toplu savunma için gerekli olan yardımlaşma yerine, sorumluluktan kaçan, rakibinin arkasında pas bekleyen futbolcularımız var.Bu da gösteriyor ki, bizim sporseverlerimiz, görev adamlarını değil, top cambazlarını alkışlamaya devam ettikleri sürece, futbolcularımız da bu hastalıktan kurtulamayacak gibi gözüküyor!
Avrupa’da seyirci, takımını yense de yenilse de alkışlayarak sonraki karşılaşmalara motive ederken, biz galibiyetlerde göklere çıkarırken mağlubiyetlerde de oyuncularımızı yerden yere vuruyoruz. Böylesine siyah ve beyaz çizgisinde duruş sergileyen seyirci karşısında futbolcunun rahat bir biçimde en üst düzeyde performansını sergilemesi mümkün mü?Yıllardır bu milli takıma başarıyla hizmet etmiş, sakatlıktan yeni çıktığı halde milli görevden kaçmamış Hamit Altıntop’a yapılan protestoya ne demeli?Tabii ki tek kelimeyle rezalet.