Pazarda Tosmur tehnesi

GEÇEN Cuma günü hanım mutfak listesini elime tutuşturunca soluğu her zaman olduğu gibi direkt Cuma Pazarı'nda aldım. Rutin uğradığım bir iki esnaf var. Biri de Süleyman amca. Domatesi kendi iddiasına göre organik, salatalıklar muntazam,...

GEÇEN

Cuma günü hanım mutfak listesini elime tutuşturunca soluğu her zaman olduğu gibi direkt Cuma Pazarı’nda aldım.

Rutin uğradığım bir iki esnaf var.

Biri de Süleyman amca.

Domatesi kendi iddiasına göre organik, salatalıklar muntazam, elma armut desen o biçim.

Sağ olsun, dili de tatlı.

Gazeteci olduğumu biliyor, ne zaman sıfatımı görse hemen şehirle ilgili peş peşe bir iki soru patlatıyor.

Sabahtan akşama kadar “siyah makam koltuğu” sahibi ağabey ve kardeşlerle mecburi mesaimiz olduğundan, halkın nabzını çaktırmadan Süleyman amcadan alıyorum.

İsmim, onun ifadesiyle “sakallı gazeteci.”

Onca artı ve eksi fiziksel özelliğimin arasında sanıyorum sakalım dikkatini çekmiş, bana böyle hitap ediyor.

Tezgahının önüne gelince, “Gel bakalım sakallı gazeteci, bir iki sorum olacak sana” dedi.

Normalde tezgaha gelmem, bu yüzden hemen tezgahın arkasına geçiverdim.

Baktım, tezgahın altında, müşterinin göremeyeceği yerdeki zulaya atıştırmalıkları istiflemiş.

Hemen poşetin birini açtı, içinden, kendi köyünden getirdiği bademleri, yer fıstıklarını ikram etti.

“Sor bakalım Süleyman amca, seni dinliyorum” dedim.

Ufaktan başladık Tosmur tehnesine.

“N’olacak bu ekonomik kriz. Milletin beli büküldü, her şeye zam geliyor. Alım iyice düştü. Vatandaş zar ağlıyor” dedi.

“Aman dur Süleyman amca, ekonomiyle ilgili olumsuz şeyler konuşmak, yazıp çizmek yasak. Birinin kulağına gider, maazallah ikimiz de soluğu malum yerde alırız” dedim.

O sıra gelen giden müşteriye baktığından lafımız sık sık yarım kalıyordu.

Başka sorusu olup olmadığını öğrenmek için bademleri, yer fıstıklarını ikişer üçer ağzıma atarken, “Tart bakalım Süleyman amca iyisinden üç kilo domates, iki kilo salatalık” diye devam ettim.

Ağzında bakla var ama çıkarası yok belli.

Siparişlerimi tarttı, poşetleri ikimizin ortasına koydu, geldi yine yanıma oturuverdi.

“Bu soruyu seçim zamanları sabah akşam bizi ziyaret eden siyasetçilere soracağım buraya gelseler ama 24 Haziran’dan beri hiç kimse yok piyasada” dedi.

Ak Parti’nin, MHP’nin ve CHP’nin Alanya’daki ilçe başkanlarının ve yöneticilerinin yayla seferleri başlattığını, şimdi en gözde seçmen kitlesinin yaylacılar olduğunu, yayla mevsimi bitince hepsinin şehir merkezine ineceğini, biraz daha sabırlı olmasını, yerel seçim sürecine girileceğini, üç vakte kadar hepsinin yine tespih tanesi gibi sıraya dizileceğini söyledim, teskin ettim.

Sonra nerden aklıma geldiyse, “Belediye reisinden memnun musun?” dedim, gözünün içi parladı.

“Memnunuz Adem Başkan’dan. Köye kömete yol açıyor, asfaltlıyor, düğün salonu yapıyor. Okuyoruz, duyuyoruz, şehirde de iyi çalışıyormuş” dedi.

“Yine aday olsa oy verir misin?” dedim, vereceğini söyledi.

“Ama daha diğer partilerin adayları belli değil. Onları da görmek, tanımak, seçilirlerse ne yapacaklarını dinlemek istemez misin?” dedim.

Verdiği cevap, “bana göre” okullarda okutulacak türdendi.

Dedi ki...

“Sakallı gazeteci. Biz köyde yaşarız. Nafakamız için pazardan pazara, bir de tedavi için filan şehre ineriz. Bizim hayatımız köyde geçer. Şimdiki belediye reisi köyümüze yol açıyor mu, açıyor. Üzerini asfaltlıyor mu, asfaltlıyor. Düğün salonu yaptırıyor mu, yaptırıyor. Onun yerine başkası gelse o başka bir şey mi yapabilecek? O da yol açacak, asfalt dökecek, düğün salonu yapacak. Başımızda Ahmet olmuş Mehmet olmuş ne fark eder. Başa kim gelse yapacakları üç aşağı beş yukarı aynı. Allah, köylüyü unutandan, adam yerine koymayandan korusun bizi.”

Olayın özeti budur kıymetli okuyucu.

Özellikle kırsal kesimde yaşayan vatandaşın “bana göre” büyük çoğunluğu böyle düşünüyor.

Adem Başkan, geride kalan 4,5 yılda köylüde şu imajı bıraktı.

“Ben başta olduğum sürece siz hep baş tacısınız. Köyde yaşayan herkese hizmet gelecek. Şehir merkezinden ziyade en fazla size hizmet getireceğim.”

İlk başlarda tam tersi gibi algılansa da, Adem Başkan’ın en önemli şansı, göreve geldiği 2014’ün Nisan ayında yürürlüğe giren Büyükşehir Yasası oldu.

Yasa sonrası İl Özel İdare’nin kapatılması köylüye önce “hizmeti kimden, nereden alacağız?” paniği yaşattı ancak İl Özel İdare olmayınca Adem Başkan bu boşluğu kısa sürede doldurmasını bildi, üstelik Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne rağmen.

Bugün Alanya kırsalının tamamını dolaşın, kalıbımı basarım, Büyükşehir’den çok Alanya Belediyesi’nin getirdiği hizmetler konuşuluyordur.

Bu durum, olası bir Ak Parti-MHP ittifakında kimin işine yarar, kim bundan zarar görür, dilerseniz bunu da başka bir günün yazı konusu yapalım.