ÖYLE
bir dünyada yaşıyoruz ki, keçi can derdinde, kasap mal derdinde. Dünyanın huzuru nereye gitti? Kalemi elime aldım. Güzel bir şey yazmak istedim. Ama o gücü kendimde bulamadım. Çünkü her gün iç açıcı haber yerine hep insanın ruhunu donduran, kalbini yıpratan, boğazını sıkan haberler veya görüntüler sizi perişan ediyor. Ne güzel ve huzur içinde idi dünya sonra cadı kazanı kaynamış. Devrilip dünyanın birçok yerini yakıp kavurmuş. En büyük piyango da Müslümanlara çıkmış. Anasız, babasız, kolsuz, bacaksız, gözleri görmeyen çocuklar, bombalar marifeti ve bu bombaların çoğunu kendi dininden kardeşler yapıyor ve eller birçok çocuğu anasız, babasız, sakat, yeni doğup baba yüzünü görmeyen ve hiç babasını tanımayıp yalnız resimlerde görecek. Baba diyemeyecek. Kimi çocuk da ailesiz kaldı. 4-5 çocuk tek başına kalan analar, bu anaların hasta olup yatağa mahkûm olanları da var. Gençlerin kimi dipçikle kimi taşla vuruluyor. Filistinlinin suçu topla, tüfekle değil bir odun ve ya taşla yurdunu savunması, açlıktan deri kemik kalıp ölen, sakatlanan, ayaksız, kolsuz kalan iş yapamayan denizlerde boğulan yüzlerce insan açlık, evsizlik, bomba yüzünden gönderilen yardımlara mani olunması insanları Avrupa yolcusu yaptı ama çoğunun yolculuğu denizde noktalandı. Kimi tüm aile kiminin 4 çocuğu, kiminin yavru minik bebekler, kiminin otobüs beklerken uyuyor zannettiği çocuğu kucağında ölmüş, haberi yok, gönül buna dayanır mı? Türkiye’ye gelenler kurtuldu. Yaraları sarıldı. Şu çok merhametli yabancı ülkeler nerede, kıllarını kıpırdatmadı. Zamanında bir balina denizin dışına vurmuştu. Koca gemiler geldi, uğraştılar. Balığı denize koyup yüzdürdüler. Caretta caretta kaplumbağalar için de aynı bizler çok duygulandık. O değerli şahsiyetler nerede? Onların evlatları yok mu? Onların karnı tok, rahat ve konfor içinde yaşıyorlar. Nasıl yiyip içip, rahat içinde uyuyabiliyorlar? Biz din kardeşleri birbirimizi korumazsak, birbirimizi anlamazsak, birbirimiz anlayıp anlaşmaya çözüm bulmazsak Müslümanlar birbirini bitirecek ve sevgili dostlarımız ancak serçe parmaklarını oynatabiliyor. Bir dost bu kadar lakayt, bu kadar vurdumduymaz olabilir mi? Allah rızası için bu akan kan, bu ölüm yeter. Gıcır gıcır ayakkabılar giyerken hiç aklınıza geldi mi yükü sırtında, bir çocuğu kucağında, yeni doğmuş, aç anada süt yok, para kalmamış, yaya yola düşmüş ayaklar davul gibi şişmiş. Hiç hayal ettiniz mi yoksa "Bana ne, birbirlerini yesinler" mi dediniz. Dostluk nerede, oysa oysa dostluk en büyük sevgidir ve aşk ölür. Ama hakiki dostluk ölümsüzlüktür, yapacağınız bir tek şey var. Dost ellerinizi birleştirmek ve kan akışını dindirmek. Hepiniz ne kadar yaşayacaksınız. Bu dünya kime kalmış? Sultan Süleyman a bile kalmadı. İnsanların birçoğu aç, bir ilaç, bir iş bulamıyor. Açlık ferman dinlemez. Çoluk çocuk anlamaz. Çaresizlikten bazı insan huy değiştirdi. Kiminin eli yağda, balda, kimi akşama ne yiyip, ne içip, neyle ısınacağını, neyle aydınlanacağını düşünüyor. Paralar hep çok olan yere, parfüm kokan cüzdanlara gidiyor. Fakirin halinden çok az insan merhamet edip, anlar oldu. Bir fiyat artışı karşısında halk ne yapacak? Küçük esnaf dükkân kirası ödeyemez oldu. Peki ne yiyip içecek? Çocukların okuması, servis yoksa yaya gitsin ama çocukların üstü başı, harçlığı, elektrik, ısınmak, telefon, sakın hasta olmasınlar. Su, ev kirası, taşıt, gelen para nedir, cebine tabancayı, bıçağı, eline pompalı tüfeği alan istemediği işleri yapar oldu. Kedi aç kalınca yavrusunu yer. Kiminin iş imkânı çok, kimi hiç iş bulamıyor. Evde kavgalar başlıyor. Adamlar iş bulamıyor. Artık şunu unutmayın. Her Suriyeli'nin nene ve dedesinden gelen Türk kanı var. En aşağı yüzde 25 çünkü oralar Osmanlı'nındı ve Türk komutanlarının emekli olanlarının çoğu Şam'da yerleşmişti. Küçük Cemal Paşa'nın yaveri olan, Mersin’in Büyükmüftüler ailesinden olan dedem, o da Şam’a yerleşmişti. Şam Osmanlı'nın hükmünde idi. Mısır, Cezayir, Kudüs, Yemen, Filistin, Beyrut, Halep, Trablusgarp, Libya, hepsi birbirinden kız aldı, verdi. Yuvalar kuruldu. Ne yazık ki Filistinlileri kimse düşünmez oldu. Çünkü atalarımız ne demiş, ateş düştüğü yeri yakar. Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar. Harp zamanı Filistinli kadınlar, Osmanlı askerine harp cephesinde soğuk su götürürlerdi toprak desti ile
Evlatlar olmuş. Ama sonradan yaşlılar ölünce hep Arap dili konuşulmuş. Eski yaşlılar Türkçe bilirdi. Halide Edip Adıvar orada öğretmen müdiresi idi. Alanyalı bazı insanların Mısır'da akrabaları vardı ve onlara Mısır'dan miras kalmıştı. Çünkü Mısır ve Alanya arasında kereste ticareti yapılıyordu denizden gemilerle. Asıl dileğim halkın huzura kavuşması ve çarpışmanın durup, kan akmasının önlenmesi ve barışın sağlanması. Bu görev Birleşmiş Milletler ve NATO'nun görevi. Halk huzur ve barış istiyor. Kimse ölsün istemiyoruz. Barış ve kardeşlik istiyoruz. Sağlık dileğiyle hoşça kalın.