Gazetenin birinde bir manşet: “Dünyanın en büyük üçüncü fotoğraf ajansını kuran Gökşin Sipahioğlu 85 yaşında Paris’te hayatını kaybetti.”
Rahmetli 1955 yılında Ekspres gazetesinde “Selanik’te Atatürk’ün evine bomba atıldı” manşetiyle asparagas bir haberle 6-7 Eylül olaylarının yaşanmasında en büyük rolü oynayanlardan birisiydi.
Bu olaylar sırasında 14 yaşında İstanbul’da Edirnekapı’nın yakınındaki Ortakçılar semtinde oturuyorduk.
Olayları bugünkü gibi hatırlıyorum.
“Edirnekapı’ya Yunanlılar geldi” deniliyordu.
Cümbür cemaat oraya koştuk.
Evler dükkanlar basılmış her taraf çöplüğe dönmüştü.
Şimdi düşünüyorum da böylesine bir felaketi özellikle de barbarlığı hiçbir toplum yaşamasın.
Olayların ayrıntılarına girmeyeceğim ama bu rezilliğin baş mimarlarından birisi olduğu bilinen Sipahioğlu’nun Paris’te yani Türkiye dışında yaşamış olması ve başarı kazanması bana düşündürücü geliyor!
6-7 Eylül rezilliği yüzünden Türkiye’nin çok şey kaybettiğini çok yakından bilen birisiyim.
Rahmetliyi nasıl anmamız gerektiği konusunda tereddütlerim var!
Övmemiz mi, yermemiz mi gerektiği konusunda benim yaklaşımım belli de, toplumun nasıl yaklaştığını bilmem mümkün değil!
Yıllar öncesine dayanan bir başka anımdan da söz etmeden geçemeyeceğim.
Hiç unutmam, 1959 yılının sonlarıydı.
Yaşım da 18.
Siyasetle uzaktan yakından bir ilgim olmadığı gibi, arkadaşlarımın çoğu da ne sağcı ne de solcu sadece futbolcuydu.
İşimiz gücümüz top oynamakla, kız tavlamaktı.
Hal böyleyken bir gün okulun önüne otobüsler dizildi, bütün öğrenciler otobüslere doldurulup Beyazıt Meydanı'ndaki mitinge götürüldü.
Hiç birimiz, nereye, ne için ve kim tarafından götürüldüğümüzü bilmiyorduk.
İşin ilginç yanı, bütün okullar iktidar partisine bağlı bir bakanlığa ve bu bakan da Demokrat Parti'nin bakanıydı.
Miting de Demokrat Parti'yi devirmeye dönüktü.
İlginç değil mi?
Demek ki, bizim okulun yöneticileri kendi bakanlığına bağlı birimlerden çok, başka birimlerin güdümünde hareket ediyorlarmış!
Sanırım, “Derin devlet” denen şey, bu denli eli kolu uzun ve çok etkin bir şeymiş!
Bunu neden anlattığımı sorarsanız, gençliği birilerinin bir biçimde nasıl kullandığını anlatmak için.
Talat Aydemir’in iki defa darbe girişiminde de askeri öğrencilerin nasıl eyleme sürüldüklerini aradan yıllar geçtikten sonra öğrenebildik.
Onlar da bizim gibi, nereye ve ne için gittiklerini bilmiyorlarmış!
Bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum.
Türkiye’de bir sürü üniversite ve bunlara bağlı fakülteler var.
1980 öncesinde bu eğitim yuvaları bir ideolojinin kalesiydi.
Diğer ideolojilere mensup gençler bu kaleye kesinlikle giremezdi.
Bugünlerde de aynı kamplaşmanın yeniden hortlatılması için uğraşılmasına rağmen, günümüz gençliğinin büyük bir bölümü, bu oyunun figüranı ve de militanı olmaktan özellikle kaçınma akılcılığı içinde.
Bu gençlikle ne kadar övünsek az ama, Türkiye’yi yeniden bir kaos ortamına sürüklemek isteyenlerin oyuncağı olmaya devam eden gençler için de ne kadar üzülsek azdır!