Son yıllarda, Türk Ordusunun yıpratılmaya çalışıldığı iddiaları ayyukaya çıktı.Bir Türk'ün bilerek, kendi ordusunu yıpratmaya kalkması kadar saçma ne olabilir?Ama bilmeden, bir Türk'ün, kendi ordusuna sahip çıkıyorum derken, ordusunun yozlaşmasına, bozulup kokuşmasına seyirci kalarak çökmesine neden olması mümkündür!Eski bir Genelkurmay Başkanının darbecilik suçlamasıyla tutuklanması, tabii ki sevinilecek bir gelişme değil.Türkiye tarihinde, suikast yapma iddiasıyla ya da darbeler sonrasında eski ya da mevcut genelkurmay başkanları tutuklanmış ve yargılanmışlardır ama hiçbir dönemde, bugünkü gibi, darbe girişiminde bulunmaktan hiçbir genelkurmay başkanı tutuklanıp yargılanmamıştır.Bu durum Türkiye’de bir ilk.İnşallah son olur!.27 Mayıs 1960 askeri darbesini yapan albaylar cuntası, görev başındaki Genelkurmay Başkanı Org. Rüştü Erdelhun'u tutuklamaktan öteye, rütbesini de er düzeyine indirmişlerdi.1926'daki İzmir Suikast Davası'nda Kurtuluş Savaşı'nın ünlü generalleri, Ali Fuat (Cebesoy), Kazım (Karabekir), Refet (Bele), Cafer Tayyar (Eğilmez) paşalar idam istemiyle İstiklal Mahkemesi'nde tutuklu olarak yargılandılar.Yakın tarihimizde özellikle 1960 sonrasındaki "Silahlı Kuvvetler Birliği" denilen örgütlenmeyi çok iyi araştırdığımızda, bunların Genelkurmay Başkanı Org. Faruk Gürler'i cumhurbaşkanı seçtirmek için TBMM'de locaları doldurdukları da tarihi bir gerçek.Çok daha vahimi, Cumhurbaşkanı'nı korumakla görevli Muhafız Alayı'nın Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı yaka paça gözetim altına aldığını da göz ardı etmemeliyiz!.Kısacası, eski Genelkurmay Başkanı emekli org. İlker Başbuğ'un tutuklanması, gerçekten üzücü bir olay olmasına karşın, önceki operasyonların da ne büyük felaketlerin ürünü ya da başlangıcı olduğunu da bilmekte yarar var..M.Ö. 6. Yüzyılda, Çinli general, stratejist Sumn Tzu ne demiş: “Bir devleti yıkmanın yolu, ordusunu içinden ve dışından çökermekten geçer.” M.S. 16. Yüzyılda İtalyan Makyavel de Prens’ine öğüt vermiş: “Rakibin şövalyelerini ya elde et, ya da bertaraf et!..”O kadar gerilere gitmeyelim; Balkan Harbindeki ağır yenilginin sebeplerini, Osmanlı ordusunun siyasete bulaşması yüzünden ne hallere düştüğümüzü görüp, ibret almamız gerekmez mi?Çok daha önemlisi, tüm bu süreçlerden gereken dersi almış Atatürk bakın ne diyor:“Bir ordunun cevheri ne olursa olsun siyasete karışırsa birlikte hareket ve savaşma kabiliyetini esasından kaybeder. Ve vatanın müdafaa gücünü hiçe indirir. Siyasete karışmış bir ordunun karışmadan önceki disiplinli ve savaşma kabiliyetini yeniden kazanabilmesi için çok zaman ister.”Özetle: Türk ordusunu sevdiğini ve saygı duyduğunu iddia eden herkesin öncelikle, Ordunun özellikle de orduda görev yapan üst düzey görevlilerinin siyasetten ellerini eteklerini çekip, asli görevlerine odaklanmasını istemeleri, aksi davranış içinde bulunanları en acımasız bir biçimde eleştirmeleri gerekir.Bir ordu mensubunun ya da bir grubun, sermayedarların, holding patronlarının, medya mensuplarının, bazı siyasetçilerin, yazar ve çizerlerin, bir enstrümanı haline gelmesi, ya da tüm bu unsurları bir ordu mensubunun oyuncak haline getirmesi kadar bir ülke ve ordusu için feci durum olabilir mi?Bugün, bazı üst düzey ordu mensuplarının yargılanıyor olmasını, Türk ordusunun yıpranması şeklinde değerlendirmelere katılmam mümkün değil. Üst düzey ordu mensuplarının bir güven kaybına uğrayacağına bir ölçüde katılabilirim ama, kısa bir süre sonra, ordu içindeki çürük elmalar diğer devlet kurumlarında olduğu gibi, buradan da temizlendiği taktirde, Türk ordusunun çok daha güçleneceğine ve eskisinden çok daha fazla toplum nezdinde saygı ve güven kazanacağına yürekten inanıyorum.Ülkenin dört bucağında görev yapan ordu mensuplarının en küçük bir yanlışıyla karşılaşılıyor mu? İllerde ilçelerde görev yapan ve asli görevine yoğunlaşmış, Astsubay ve subaylarımızın siyasetle bürokrasi içindeki hiyerarşik düzenle bir çelişki yaşanıyor mu?Sorun tepe noktalarda ortaya çıkıyor.