15
Temmuz felaketinin, örgütsel ve eylemsel boyutunun ne denli inanılmaz, güçlü bir örgü olduğunun acaba kaçımız farkındayız?
Böylesine derinliği olan bu darbe girişiminin, sadece erkene alınmak zorunda kalınması ve Cumhurbaşkanının, günümüz teknolojisi sayesinde, medya vasıtasıyla halkı meydanlara çağırmasıyla önlenebildiği gerçeğinin altını özellikle çizmemizde yarar var.
Bu yapı, 40 yıl boyunca, türlü ilişkilere girerek, herkesi aldatarak, böyle bir kozayı örme becerisini sergilerken, herkesi uyutabilmesi bir yana, bu yapının karşısına şu ya da bu nedenlere dayalı olarak çıkan, bu yapıyı deşifre etmeye çalışanların da türlü mağduriyetlere uğraması, hapse atılmaları, vatan haini ilan edilmeleri de gösteriyor ki, bu yapı bambaşka, çok tehlikeli bir yapı.
Eğer bir toplum, laikliği dinsizlik gibi algılar, siyasiler ve devlet adamları da, oy devşirme adına, bilimi teşvik etmeyi bir kenara bırakıp, dini kavramlarla sarmaş dolaş olmaya başlayıp, siyasi yatırımını din üzerine ve dinsel söyleme göre inşa etmeye başlarsa, aynı yoldan gitmeye kalkan başka yapılanmalar da FETÖ gibi, dini kullanarak, ülkeyi ele geçirmek için böylesine kanlı bir operasyona başvurabilir.
Bürokrasiye liyakat yerine yandaşlar doldurulup, bunlar köşe başlarına oturtulursa, olacakların bu olması kadar doğal bir şey olamaz!
Vatan, millet, din, kitap kavramları, her toplumun kutsalları arasındadır.
Bu kutsallar tüm topluma aitken, bir siyasi yapı ya da düşünsel açılım bu kutsallar üzerine bir örgütlenme içine girerse, bu yapının ne kadar samimi olduğunu anlamak oldukça zordur.
Özünde, bu kutsal kavramlara dayalı olarak, samimi duygularla yola çıkılsa bile, bu tür yapılanmaların, toplumda kutuplaşmaya ve de çatışmaya yol açacağının da peşinen kabul edilmesi ve de bilinmesi gerekir.
Eğer bu biliniyorsa, böyle bir yapıyı oluşturanların ve de bu yapıda yer alanların da, toplumsal çatışmalara neden oldukları ya da olacakları için, sorumlu hatta suçlu olmaları gerekmez mi?
1980 öncesinde, iki kutuplu dünyada, bu toplum, Türk devrimcileriyle, Türk Ülkücülerinin birbirlerini öldürmelerine şahit oldu.
Ölen de öldüren de bu ülkenin idealist gençleriydi.
Ülkücüler 'ABD uşağı faşistler', Devrimciler de 'Allahsız, kitapsız komünistler' denerek birbirlerine kırdırıldılar.
Bugün bile bu aymazlığı bire bir yaşamış, kimi ülkücü ve devrimciler, sanki o tarihlerde büyük ve ulvi bir iş yapmışlar havasındayken, kimileri de, bu oluşumun ne büyük bir tezgah ve oyun olduğunun bilincine vararak, dünün ülkücüleriyle devrimcileri sarmaş dolaş olabilmekte ve de o günleri anmak bile istememekteler!
Geçmişten ders almalıyız.
Küresel, bölgesel oyunlara gelerek, birbirimize düşman olup, düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmemeli,
öncelikle insan olmalıyız ve insanımıza sahip çıkıp değer vermeliyiz.