OKULUN
birinde müdür, üç öğretmeni çağırıp şöyle der:
“Siz üç öğretmen, sistemde en iyi ve en uzman kişiler olduğunuz için, 90 seçkin ve üstün zekâlı öğrenciyi size vereceğiz. Bu öğrencilerin gelecek yıl da aynı hızla çalışıp çok iyi bir eğitim almalarını bekliyoruz.”
Üç öğretmen, öğrenciler, öğrencilerin anne ve babaları bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşünürler.
O okul dönemi hepsinin özellikle hoşuna gider, çünkü başarı oranı tavana fırlamıştır.
Okul bittiği zaman öğrenciler şehirdeki diğer öğrencilere göre yüzde 20-30 daha başarılı çıkar.
Yıl sonu geldiğinde müdür üç öğretmeni çağırıp şu konuşmayı yapar:
“Bir itirafta bulunmak istiyorum. En zeki öğrencilerin 90’ı sizde değildi. Onlar ortalamanın biraz üstünde öğrencilerdi. O 90 öğrenciyi listeden tesadüfen seçmiştik.”
Bu gerçeği duyan öğretmenler, öğrencilerde görülen yüksek başarının kendi öğretme kabiliyetleriyle ortaya çıktığını düşünmeye başlar.
Okul müdürü konuşmasına devam eder:
“Bir itirafım daha var. Siz de en başarılı öğretmenler değilsiniz! İsimlerinizi bir torbanın içine doldurduğum kâğıtların arasından rastgele seçmiştim. Siz, inandığınız için başarılı oldunuz. Tıpkı öğrenciler gibi."
***
Türkiye'ye ve bir zamanlar Alanya'ya en çok turist gönderen ülkeler listesinde başa güreşen Almanya ve Hollanda ile gerilim tırmandı.
Şehre verdiği hizmetler ve kazandırdığı projelerle Alanya'nın gururu olan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bu gerilimi bitirmek için kolları sıvadı, Alman Dışişleri Bakanı'nı tatil için Türkiye'ye gelmeye ikna etti.
Tıpkı Rus krizinin bitme safhasında Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un "Bakan Çavuşoğlu'nun ikna kabiliyeti ile" ve sıradan bir toplantı bahanesiyle Alanya'ya kadar gelip Kızıl Kule ve Tersane önünde Bakan Çavuşoğlu ile birlikte poz vermesi ve bu fotoğrafların Rus basınında ve elbette Rus halkında büyük ilgi uyandırması gibi, Alman Hükümeti'nin Dışişleri Bakanı'nın da Alanya'da vereceği bir kare fotoğraf, eminim krizi tümden sona erdirecek, Alanya turizmi 2014 öncesi günlerine dönecektir.
***
Yazının başındaki hikayenin kıssadan hissesine gelecek olursak...
2002'den beri tam 15 yıldır Alanya'nın Ankara'daki hamisi, ağabeyi, kardeşi konumundaki Mevlüt Çavuşoğlu'nun da girişimleriyle bu kriz aşılacaktır.
Ancak önce kendimize inanmamız, güvenmemiz şart!
Usta şair Nazım Hikmet'in, “Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak. Unutma, aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak" dediği gibi, bu şehirde yaşayanlar olarak el ele verip Alanya için çalışırsak, umutlarımızı son ana dek korursak, eminim 2017'yi de gemiyi batırmadan geçiririz.
Ama yok, karamsarlığa kapılıp kuyuya düşen ve sahibinin "Kurtaramıyorum, bari acı çekmeden çabucak ölsün" diye üzerine toprak attığı keçinin, "Buradan çıkma ihtimalim yok. Nasıl olsa öleceğim" deyip kaderine razı olduğu gibi "kader" deyip ipi gevşetirsek, işte o zaman gerçekten ölürüz.
Bize yakışan, üzerimize dökülen toprağı ve ölümü kabul etmeyip, o toprağı çırpınarak altımıza alıp kendimize basamak yapmak ve kendi kendimizi kurtarmaktır.
Burada elbette en büyük görev, önce astronomik rakamlar isteyen dükkan sahiplerine, ardından yerel yönetime düşüyor.
(ARA NOT: Alanya Belediye Başkanı Adem Murat Yücel, geride kalan son üç yılda krizde olduğunu bildiği esnafı sıkmıyor, sırf esnaf kepenk kapamasın diye pek çok konuda kolaylığı zaten sağlıyor."
Hadi Alanya!
Sen ne krizler gördün, adım gibi eminim, bunu da atlatırsın!