Başbakan Erdoğan, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu hakkında hazırlanan fezleke için: “Olması gereken olmuştur!” buyurmuş. Zaten devri saadetinde hep böyle “olması gerekenler” oluyor. Şimdi kadar “Olanların” ve de bundan sonra olacakların, "ne için, kimin için" gerekli olduğunun “kerameti” de kendisinden menkul!
***
Erdoğan, “tutuklu yargılanmalara karşıyım” diyor ama devri saadetinde eski bir Genelkurmay Başkanı ve komutanlar hep tutuklanmakta! Son olarak emekli Orgeneral Hurşit Tolon da tutuklandı ve diğer komutanların yanına, “esir kampına” veya "toplama kampına" kondu. İçeridekilerin kaç kişi olduğu malum da, acaba dışarıda kaç kişi kaldı? Daha ne kadar “içerde” kalacaklar? El cevap: “Olması gerekiyor. Adalete güven, yargıya saygı!” Bu deyim de çok ucuzladı. Hangi adalet ve nereye kadar kime saygı? Bu soruları artık yabancı gözlemciler de soruyorlar!
***
Erdoğan çok haklı olarak BDP'li Demirtaş’a ve Leyla Zana’ya kızmış. Demirtaş’ın şimdiki Genelkurmay Başkanına, edepsizce “onbaşı olamazsın” demesine karşı gereken cevabı vermiş. Ancak, bu dönemde, eski ve onurlu bir Genelkurmay Başkanı "Özel Yetkili" savcılar tarafından “terörist” olmak, terör örgütü kurmakla suçlanıyorsa ve bu da, "olması gerekenlerden" ise, Demirtaş ve uşağı olduğu PKK’lılar da böyle küstahça konuşabilirler, pervasızca hareket edebilirler. "Kürdistan" bayrağı da açabilirler! Tüm düşmanlar da Türk Ordusu, bu hallere düştü diye cesaret alırlar; İklim ve ortam müsait!
***
Uludere olayının, daha tam gerçekler ortaya çıkmadan, politika malzemesi yapılması yanlış ama “tango” iki partnerle oynanır! Hem Uludere olayı ile Başbuğ’un tutuklanmasının aynı zamanda örtüşmesi tesadüf mü? Başbuğ olayı iktidarın yanaşmaları tarafından orduya vurmak için malzeme yapılıyor!
***
Erdoğan, son konuşmasında, Uludere olayının, “turnusol kağıdı” olduğunu söylüyor. Gerçekten de, şu sırada "olan gerekenleri", "turnusol kağıdıyla" ölçmek gerekir! Kezzap, asit nerede?!
***
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İlker Başbuğ’un tutuklanmasındaki vahameti, çelişkileri dile getirdi; “Hukuku iğfal eden yüzsüzlerin Binbaşı Bekir’den farkı kalmadı. Tek eksikleri, Malta'ya sürdün" dedi.
Mütarekede Vahdettin döneminde Damat Ferit Sadrazam iken, vatanseverler Beyazıt'taki Bekirağa Bölüğü denen yere tıkılmışlar ve Mustafa Paşa Divanı Harbi'nde yargılanmışlar ve Malta’ya sürgün edilmişlerdi.
Bahçeli, “Başbuğ terörist ise İmralı’da yatan cani kim? Ona nasıl hitap edilmeli?” diye soruyor ve “APO Silivri’ye ya da Başbuğ eğer terörist ise, İmralı’ya APO’nun yanına götürülmeli” diyor.
Mantıklı değil mi?
Bahçeli'nin dediği gibi; “İşler iyice şirazesinden çıktı!” Ülkenin “kıyması ve fiziği” bozuldu, çivileri, vidaları gevşedi; Cumhuriyetin tabutuna çakılmakta!
Sorumlu kim?
"Pandora'nın Kutusu"nun kapağı açılıca, işte bunlar oldu ve “gerekenler” olacak!