Okul ve mücadele

Üniversiteli yıllar çok çetrefilliydi. Fikir tartışmaları yerini kaba kuvvete bırakmıştı. Devrimciler ile ülkücüler teyakkuz halindeydi. Ülkücü gençlik; kapitalizme ve sosyalizme karşı ‘Dokuz Işıkçı’ idi. Akıncılar; milli görüş, ümmetçilik sevdasındaydı. Sol, sosyalizm devrim peşindeydi. Ümmetçiler; “Biz, kapıyı kırarak değil, tokmağı çevirip içeri gireceğiz” diyorlardı. Öyle yapıldı. Yıllar su gibi aktı. Ülkücülerin de gönlü kazanıldı. Rabia, bozkurt birlikteliği Türkiye yüzyılına yürüdü. Siyasi kutuplaşma hızla arttırıldı.

Üniversite gençliği dersten çok her an okullarında başlatılacak işgal, kantinde sıkılan yumruk, yolda çıkacak kavga, herhangi bir yerde patlayacak bomba, ateşleyecek silahların korku ve kaosuyla derslere girip çıkıyorlardı. Nereden neyin geleceği muamma, belirsizdi. Beyazıt Meydanı karşısındaki Küllük Kahvehanesi ülkücüler için tatil günleri gidilebilecek en uygun mekândı. Aksekili hemşehirlim, emekli öğretmen Abdullah Özcan Bey'den de Allah razı olsun. Bir pazar günüydü. Edirnekapı Öğrenci Yurdu'ndan Küllük Kahvesi'ne gitmiştik. Kırıkkaleli ülküdaşım seslendi:

-Hüseyin gel! Seni tanıştırayım. Abdullah Özcan Bey. Antalyalı, Aksekilidir. Hemşehrin! Tanışma merasimi biter bitmez. Çayın şekerini karıştırırken;
-"Şu kartı al! Yarın, dükkâna gel! Ben, İstanbul’da çok zenginlerin işini yaptım. Görüşeyim! Sana ya iş versinler, çalış! Veya burs versinler” demişti. Çok heyecanlanmıştım.

Tahtakale’de hayli Aksekili esnaf varmış. Ertesi gün adrese ulaştım. Bana bir kart uzattı: "Dr. İsmet Sözen. Kansuk Laboratuvarı. Beşyol, İstanbul" yazıyordu. İETT otobüsüne atladım. Fabrikaya girdim. Kartı uzattım. Şöyle yüzüme baktı. Dahili telefonu kaldırdı:
-"Hüseyin Bey'e masa verin. Fatura kesmeyi öğretin. Fatura olmazsa dersine çalışsın" talimatı vermişti. Yıllar geçti hiç birisiyle karşılaşma imkanı olmadı.

Şu anki hal ile biz olsaydık; yokluğun, fakirliğin, anarşinin kol gezdiği İstanbul’da, ilk karşılaşmada birisine dostça davranıp, Sn. Özcan gibi samimiyet, nezaket, insanlık örneği sergileyebilir miydik! Ülkücü yerleşkede yatak, yorgan, yiyecek, içecek, topyekun odasını henüz intikal eden başkasına bırakan, okul kayıt evraklarını sessizce ayarlayan Sn. Çelik gibi davranabilir miydik! Gazipaşalı Veli Bey'in samimiyetine, ülkücülüğüne hayran kalmaz mıydınız! Şu güne kadar 'Çorbada tuzum olsun' diye içimizden tek bir öğrencinin elinden tutmak geçti mi! Misafirin ilk gününde lehine tavırla yardımı hiç düşündük mü! Yol seçerken yolda karşılaşılan ademoğullarının insaniyetliği, yol göstericiliği, ideali ve ülküsü gelecek için kılavuz ve örnek teşkil etmez mi! Akseki ve Gazipaşa halkına saygım sürdürülebilir seviyededir.

Elbette zor günlerdi. Babama Allah sağlık sıhhat versin. Ellerinden öperim. İstanbul haline sebze gönderiyordu. Harçlığımı halden almam için talimat vermişti. Kredi sınırı da koymamıştı ama bizler halimizi bilen evlatlardık. Maddi sıkıntı çektirmemişti. Ortaokul ve liseli yıllarda haftalık yufka ekmeğini Keçili mevkiinden çarşıya sırtında getirirdi. Yazları çalıyordum. Yüksek okul sürecinde de İstanbul’da yaklaşık iki yıla yakın çalışmışım. Önemlisi asgari ücretten sigortamın tam yatırıldığını bilmiyordum. Emeklilik müracaatımda süreci destekledi.

Her ideoloji gibi Türk ülküsünün de öznesi insandır. Gaye, ülkü, ideal ulaşılması istenen amaçtır. İnsanın gayesi cevheri tanımaktır, vuslattır. "İş, memuriyet, politik, serbest" yaşamımda eşdeğer hususları rehber edinmiştim. Halen 'Yürüyorum dikenlerin üstünde.' Ve...