Ne yapmak istiyoruz

TOPLUM olarak, son yıllarda ne yapmak istediğimizden söz ederek, kendi kendimizi sorgulama yerine, Cumhurbaşkanımızın ne yapmak istediğini sorgulamamızda yarar var. Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Belediye Başkanlığı ve sonrasında Başbakanlığı...

TOPLUM

olarak, son yıllarda ne yapmak istediğimizden söz ederek, kendi kendimizi sorgulama yerine, Cumhurbaşkanımızın ne yapmak istediğini sorgulamamızda yarar var.
Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı ve sonrasında Başbakanlığı dönemindeki performansını değerlendirmeye kalkarsak, bu süreci oldukça başarılı bir biçimde geçirdiğini söylemek mümkün.
Siyasileri ve partilerimizi özellikle de siyasi liderleri, ideolojik ya da parti fanatizmi içinde değerlendirmek kadar yanlış bir şey olamaz.
“Allah kimseyi, yanlışı savunacak kadar cahil, doğruyu inkar edecek kadar da nankör yapmasın.” Sözünden yola çıkarak gerçekçi ve de objektif olmamız gerekir.
Ama maalesef bizim toplumumuzda, böyle bir gerçekçiliğe yönelip, objektif değerlendirmeler içine girdiğinizde tutarsızlıkla ya da döneklikle suçlanabiliniyorsunuz!
Örneğin, Erdoğan liderliğindeki AK Parti'nin geçmişte önemli hizmetlerinden söz ederek övgüler düzdüğünüzde AK Partili ilan edilirken, son yıllarda da Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı ile birlikte, bir çok yanlışından ve tutarsızlığından söz etmeye başladığınızda da, AK Parti ya da Erdoğan düşmanı ilan edilebiliyorsunuz.
Yani, eğer birini bir nedene dayalı olarak bir kere övmüşseniz, bu kişi ne kadar yanlış yaparsa yapsın bir ömür boyu "Dönek" damgası yememek için bu övgüyü sürdürmeniz gerekir.
Böyle bir saçmalık, böyle bir aymazlık olabilir mi?
Bugünkü CHP’nin geldiği çizgiye bir bakın.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu o çok zor koşullarda, Atatürk ve İnönü gibi iki karizmatik liderin öncülüğündeki CHP ile 1950 sonrasındaki Türkiye koşullarındaki CHP’yi ve İsmet İnönü’yü, sonrasındaki Ecevit-Baykal süreçleriyle bugünkü koşullardaki Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’yi aynı kefeye koyup, aynı şekilde değerlendirmek mümkün mü?
Alparslan Türkeş liderliğindeki MHP ile bugünkü MHP’yi de aynı MHP olarak değerlendirmek mümkün değil.
Türkeş döneminde ve iki kutuplu dünyada, MHP’deki öğretinin temelinde lidere mutlak itaatten söz edilirken, harekette demokrasiden söz edilmezken, bugün MHP kadroları demokrasiyi dillerinden düşürmezken, lidere ne pahasına olursa olsun mutlak itaat yerine bugün lider bile en acımasız bir biçimde tabandan tavana kadar eşleştirilebiliyor.
Olaya bu açıdan baktığımızda, hangi CHP ya da hangi MHP’den söz edilmesi gerektiğini düşünmemizde yarar var.
AK Parti için de, dünüyle bugününü değerlendirmeye kalktığımızda, başlangıçtan bu yana aynı noktada duran bir tek Recep Tayip Erdoğan görünmesine karşın, icraat anlamında dünkü Erdoğan’la bugünkü Erdoğan arasında çok fark var.
Tabii bu benim gözlemim.
Değişim olumludan olumsuza doğru yönelmiş durumda.
İşin ilginç yanı ise, bu siyasi yapıların, illere ve ilçelere göre sosyoekonomik ve kültürel yapılarına göre çok farklı bir görüntü içinde olduklarını da kabul etmemiz gerekiyor.
Bu yönüyle, Alanya’daki siyasi aktörlerin çok olumlu bir çizgi izlemeleri nedeniyle ne kadar övünsek azdır.
Vurgulamak istediğim, hatasız kul olmayacağı için, herkes bir biçimde bir yerlerde yanlışa yönelip hata üstüne hata yapabilir.
Bizim için önemli olan, bu hatalara ve yanlışlara gözlerimizi kapatıp, körü körüne bir partiyi ya da lideri sürekli övmemiz kadar tehlikeli ve yanlış bir şey olamaz.
Örneğin, yanlıştan ya da çelişkiden söz edersek.
Suriye’nin, Irak’ın, Mısır ve Libya’nın iç işlerine neden burnumuzu soktuk?
Suriye’de ABD, bizim için Kürt terör örgütü olan PYD’yi destekliyor.
Rusya da bizim katil ilan edip karşı çıktığımız Esad’ı destekliyor.
Biz de bu belirsiz ve karmaşık ortamda hem ABD hem de Rusya ile mekik diplomasisi kurarak, Suriye rejiminin karşıtı olan Özgür Suriye Ordusu adı altında bir yapıyla beraber DEAŞ’la savaşıyor ve şehit veriyoruz.
DEAŞ’a karşı onca devletten oluşan bir koalisyonda ABD ve Rusya gibi iki bir süper güç pasif dururken, bizim DEAŞ’a karşı bu denli aktif olmamızın altında ne yattığını cidden merak ediyorum.
İnşallah ben bir sürü kaygılarımda yanılırım da, iktidarın dış politikası doğru ve başarılı bir biçimde sonuçlanır.