Ne yapmak istiyoruz

Toplum ve birey olarak ne yapmak istediğimizi ve ne yaptığımızı biliyor muyuz? Şahsen ben bildiğimizi sanmıyorum. Toplum ve birey olarak, tüm sorunlarımızın, nedenlerini arayıp bularak bir çözüm bulma yerine, bu sorunlarımızı ya direkt...

Toplum ve birey olarak ne yapmak istediğimizi ve ne yaptığımızı biliyor muyuz?

Şahsen ben bildiğimizi sanmıyorum.

Toplum ve birey olarak, tüm sorunlarımızın, nedenlerini arayıp bularak bir çözüm bulma yerine, bu sorunlarımızı ya direkt ya da endirekt olarak etkileyebilecek bir sorumlusunu bulmanın aymazlığı içine giriyoruz.

Aile içinden başlayarak ülke sorunlarımıza da aynı tutarsızlık içinde bakıyoruz.

Hangi işkolunda ve hangi meslekten olunursa olunsun, turizmciler başta olmak üzere çoğu esnaflarımız sürekli sorunlarını dile getiriyorlar.

Müşteri memnuniyetine, kentin düzenine ve güzelliğine, yaşanır bir kent haline gelmesine ise kimse en küçük katkıda bulunmazken, hepimiz, Alanya’yı yaşanmaz hale getirmenin rezilliklerini sergiliyoruz.

Turisti bırakın, kendi vatandaşlarımızı bile yolunacak kaz gibi görüyoruz.

Fiyat istikrarı hak getire!

Gürültü kirliliği tavan yapmış durumda.

Trafik keşmekeşi inanılır gibi değil.

Cadde ve sokaklarda gece yarılarına kadar motosiklet, otomobil terörü ve gürültüsü insanları çıldırtacak boyutlara vardı.

Küçük esnafa dönük hamasetten geçilmiyor.

Halbuki, büyük esnaf ve marketler vergi ve kalite konusunda daha duyarlılar.

Yerel yönetimler her alanda ellerinden geldiğince bir şeyler yapma çabasındayken, biz yapılanları bozma ve yıkma yarışı içindeyiz.

Dere yatağına kaçak ev yapıyor ya da bodrum kata daire yerleştiriyor sonra da, bir yağışta dairemiz sele maruz kalınca, bas bas bağırıp kurumları suçluyoruz.

Kentin cadde ve sokaklarına rastgele araçlarımızı park ediyor, herhangi bir yangın ya da hastalık durumunda itfaiye ve ambulans gecikince görevlilere saldırıyoruz.

Hastaneye doktora gidiyor, sudan sebeplerle doktorlara saldırıyoruz.

Taklit ürünlere dönük operasyon yapılırken ya da kaçak yapılar yıkılmaya kalkılınca, görevlilerle çatışmaktan çekinmiyoruz.

Denizi, park ve bahçeleri kirletiyor, oyuncakları, spor malzemelerini kırıp döküyoruz.

Birbirimize selam vermekten çekiniyoruz.

Kimse kimseye güvenmiyor, potansiyel suçlu gibi bakıyor.

Yan baktın, arkamdan klakson çaldın diye adam dövüp, öldürüyoruz.

Soygun, vurgun, dolandırıcılık, gasp sıradan günlük vakalar haline geldi.

Evlerdeki ya da araçlardaki yanmış yağlar hala rastgele bir yerlere döküldüğü içindir ki denizimiz kirleniyor.

Pazarda herhangi bir ürünün turfanda olup olmadığına bakmadan fiyat değerlendirmesi yapıp, turfanda ürünün doğal olarak fiyatının yüksek olması gerektiğini düşünmeden “Pazar cep yakıyor” derken, bir ürün ucuzlayınca da "Üretici kan ağlıyor" diyoruz.

Durumundan memnun olmadığını söyleyip, ağlamayan yok gibi!

Ama gel gör ki, sürekli ağlayan bu kesimin altında son model otomobiller var ve en lüks dairelerde krallar gibi yaşıyorlar.

Ağlamayanlar, sesi çıkmayanlar ise, inanın zar zor geçinen garibanlar.

Meydanlara çıkıp, protesto eylemlerine katılıp, ortalığı yakıp yıkan, ona buna saldıranların çoğu da tuzu kurular.