TÜRK
siyasetinin dönüm noktalarından biri 15 Temmuz’dur.
Nasıl ki kara 12 Eylül 1980 darbesi Türk siyasetine yön ve şekil verdiyse, 15 Temmuz hain darbe girişimi de siyasetin gidişatını önemli ölçüde etkilemiştir. 15 Temmuz öncesi ve sonrası dönemlere bakarak olayların daha iyi analiz edilmesi gerektiğinin kanaatindeyim.
15 Temmuz öncesi artan terör olayları ile yıpratılmaya çalışılan Türk Devleti ve dış mihrakların Türk siyasetini kendi çıkarları doğrultusunda, projelerini hayata geçirecek yeni figüranlarını Türk siyasetine pompalama gayreti içerisindeydiler.
Batı ile AKP hükümetinin uzun yıllar süren işbirliğinin, MHP’nin tutum ve tavrı neticesinde hüsrana uğraması, batının kendisine yeni oyuncular arayışına girmesine neden olmuştu. Planlarını bozan ve bugüne kadar FETÖ unsurları ile hep bir mücadele içerisinde olan MHP, batının ilk hedefindeydi.
MHP ile göğüs göğüse mücadele edemeyeceğini bilen batı, geleneklerine pek de yabancı olmayan, içte kargaşa ve parçalama yöntemlerini hayata sokarak, projelerini şekillendirmeye başlamışlardı.
Projelerinden emin olanlar, FETÖ’nün yargı desteği ve bağımlı oldukları medya kuruluşları ile MHP’yi erken kongre ve genel başkan değişimine zorlamalarına ilk darbe ise Gemerek ve Tosya mahkemelerinin kararları ile oyunları bozulmuştu. Hatta hatırlayanlarınız vardır, Gemerek ve Tosya Mahkemelerinin hakimleri hakkında “Bunlar Ülkücü” iddiası ile itiraz edebilme cesareti gösterenlerin asıl gayelerinin ne olduğunu gözler önüne sermişti.
15 Temmuz hain darbe girişimine kadar ki olan süreçte yaşananlar böyle iken 15 Temmuz sonrası da derin bir sessizliğe bürünen figüranlar, referandumun gündeme gelmesi ile birlikte yeniden seslerini yükseltmeye başlamışlar, “Hayır” bloğu adı altında oluşum içerisine girmişlerdi. Son bir umut olarak gördükleri referandumda da oyunları tutmayanların MHP üzerindeki gayeleri sona ermişti.
Kendilerine siyasette yeni bir zemin oluşturma gayreti ile “Ülkücü Milliyetçi Olmayan”, “Rengarenk Olacağız” söylemleri ile İP’i kurdular. MHP’den atılanlar, rüzgara kapılanlar ve siyasetin hurdalığında buldukları ile yeniden bir yapılanma arayışa girişilirken, yapmış oldukları açıklamaları ve söylemleri, en başından beri söylemiş olduğumuz “Milliyetçi Ülkücü hareketi bitirme projesi “adlandırdığımız gayelerini ispatlar niteliktedir.
Batı medyasında göklere çıkarılan bu oluşumun figüranları sosyal medya hesaplarında bu haberleri paylaşarak övünüyorlar. Batının hoşuna gideceği söylemleri kullanarak, batının gücünü arkasına aldığını her fırsatta sergilemekten de geri durmuyorlar.
Biliyorsunuz "Türkiye mozaiktir" ifadesi emperyalist ülkelerin Türkiye'yi bölme hedefinde en çok kullandığı bir söylemlerdendir.
Meral Akşener, bu ifadeyi geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından kullandı. Tekirdağ ziyaretini "Türkiye mozaiğinin harcı" olarak ifade etti. Tepkilerin yükseldiğini görünce de hemen tweet silindi. Ama Adana İl Başkanlıklarının bu paylaşım hoşuna gitmiş olacak ki, sosyal medya hesaplarında yayınlamaya devam ettiler.
"Türkiye mozaiktir" ifadesi basit bir ifade değildir. Öyle olsaydı Başbuğ Alparslan Türkeş "Ne mozaiği ulan" diyerek ortalığı yıkar mıydı?
"Türkiye mozaiğinin harcı" ifadesini, bu partinin diğer sicilleri yanında değerlendirin, ortada şaşırtıcı bir durum olmadığını o zaman çok net göreceksiniz. Kendilerine uygun ve yakışanı yapmaktadırlar.
Bugün kurmuş oldukları partilerinde uyguladıkları politikaları MHP’de uygulamaya kalksalardı, ne olurdu sizce?
Bunca yaşanan olaylardan sonra rabbimize şükrediyoruz. Liderimiz Devlet Bahçeli’nin sayesinde dualı olan hareketimize halel gelmemiştir. Oyunları bozulmuş, Ülkücü Milliyetçi hareket bir fitneden daha yüzünün akıyla çıkmıştır.