Ne kadar farkındayız?

HOLİSTİK anlayışa göre bir şey varsa onun zıttı da vardır. Yani gece gündüzü, iyi kötüyü, yokluk varlığı yaratır. En temel zıt kutup ise ölüm ve yaşamdır.  Biz zıt kutupları kabul etmek yerine hep tek kutupta kalmaya çalışıyoruz....

HOLİSTİK

anlayışa göre bir şey varsa onun zıttı da vardır. Yani gece gündüzü, iyi kötüyü, yokluk varlığı yaratır. En temel zıt kutup ise ölüm ve yaşamdır.
Biz zıt kutupları kabul etmek yerine hep tek kutupta kalmaya çalışıyoruz. Bize benzemeyen kutupları elemek bir oyun olsaydı şampiyon olurduk. Oysa hoşgörülü olmak kişinin sadece başkası üzerinden edindiği fedakarlıktan ziyade kişinin benlik algısını güçlendiren bir vitamindir. Kişi güçlendikçe çevreye sahip olduğu enerjiyi yansıtmaya başlar. Yansıttığı enerji bir düzen içinde ona geri döner.
Tüm bunları yaşarken de yaşamanın zıttı olan ölümden kaçar, düşünmek istemez. Çünkü insan ölümün ne zaman başına geleceğini bilmese de bir gün olacağını bilme ihtimali bile insanı ürkütebilir. Oysa ölüm büyük çerçeveden bakınca insanı hayata bağlamak için içsel olarak yüzleşmesi gereken bir olgudur. Bilinmez olması insanı endişelendirir.
İşte yaşam bu bilinmezliğin içinde farkında olduğumuz anların toplamından ibarettir.
İnsanoğlu geçmiş ve gelecek kaygısı ile 'şu anda ne hissettiğini, ne yaptığını' fark edemeyecek kadar yoğun ve yorgun hissettiği için nefes almadan koşmayı tercih ediyor. Sürekli koşuyor, ilerliyor.
Tam bir adım daha atacağı zaman durup kim dinleyebiliyor kendi sesini, başını kaldırıp kim gökyüzüne bakıyor? Hemen şu çay bitsin de işime döneyim yerine, tomurcuğun kokusunu içine çeke çeke çayın tadına kim varabiliyor?
Sonunda ölüm gerçeğini unutup, hayatın içinde kayboluyoruz. Bazı gerçeklerle yüzleşmek yerine kaçıyoruz. Oysa varoluşçu terapiye göre birey acılarla yüzleştiği zaman hayatın anlamını bulur. Acıyı yaşamak ve kabul etmek insanı kendi içinde bir üst basamağa ulaştırır. Bunun tam tersi ise varoluşsal bir boşluğa neden olur. Boşluğun bir boyutu da bireyin sadece kendi başarısına odaklanması ve diğerlerini görmezden gelerek yaşadığı narsistik duyguları onu kişisel anlamsızlığa yönlendirir. Bir labirentin içinde döner durur. Acısını kabul edemez. Oysa acı, insanın ruhunu zedelese de iyileşmesi ve yeniden başlaması için yaşaması gereken bir duygudur. Mutsuzluk bile mutlulukla anlam bulurken, yaralarımızı kaşıyıp iyileşmesini izlemeliyiz.
Her kulaçta, daha iyi hissettiğimizi kendimize söylemeli ve bedenimizi suya emanet etmeliyiz. Yaşadığımız acıların sadece olumsuz tarafını görmeyi kenara bırakıp şöyle koltuğa uzanıp acılarınızı kabul etmeliyiz. Bizi bugünkü biz haline getiren acılarımıza sahip çıkıp aynı acıları bir daha yaşamaya fırsat vermemeliyiz. İnkar ettikçe aynı yeri dönmeden kısa bir manevra ile bir kere yüzleşip zamanla çiçek gibi açtığımızı fark edeceğiz. Sonra bir bakmışız sonbahar çoktan gitmiş, ilkbahar hoş gelmiş. O yüzden iyi ve kötü bizim içimizde olduğu kadar, hayatın içinde de var. Kötüler iyilerle anlam buluyor, iyiler kötülerle. Fenerbahçe, Galatasaray ile sağ sol ile birlikte anlamlı. Bunların farkında olarak yaşamak, gerçekten yaşamanın nefes almanın ötesinde olduğunu hissettirecek ve çayın tadının farkında olmanızı sağlayacak. Huzurla kalmanız dileğiyle.