Nasreddin Hoca’nın ‘DNA’ testi

TOPLUM olarak genetiğimizde çok tuhaf, bir o kadar da hayranlık uyandırıcı bir kod var: Acıyı kahkahaya tahvil etmek.

Bizler, dünyanın en ağır yüklerini omuzlarken bile karşı kaldırımdaki dosta göz kırpıp espri patlatan bir neslin devamıyız.

Hani Nasreddin Hoca eşekten düşmüş de canı yanarken "Zaten inecektim" demiş ya; işte o günden beri bizde "inişler" hiç bitmedi ama "bahane" üretimindeki zekâmız da hiç körelmedi.

​Son yıllarda hayat şartları malum; bir yanda enflasyon, bir yanda geçim derdi...

Eskiden mahalle kahvelerinde, dost meclislerinde demlenen o ince zekâ, artık dijital meydanlarda, sosyal medya koridorlarında yankılanıyor.

​Geçenlerde bir vatandaşın paylaşımı düştü önüme, aslında bu yazının da fitilini ateşleyen o oldu: "Saç telinize test yaptırın, en son ne zaman et yediğiniz belli olsun."

​Bu cümle sadece bir şaka değil; içinde sosyolojik bir dram, ekonomik bir analiz ve muazzam bir ironi barındırıyor.

Bilimsel bir gerçeği (saç telinin geçmişi kayıt altına alması), mutfaktaki en büyük eksikliğimizle birleştirip masaya koyuyor. "Biz bittik" demiyor da "Vücudumuz etin tadını unuttu, hafızayı saç tellerinde arıyoruz" diyerek trajediyi komediye çeviriyor.

​Sosyal medyada her gün binlerce örneğini gördüğümüz bu "ti'ye alma" sanatı, aslında bir savunma mekanizması. İşte son dönemin o meşhur ironi ustalarından damıtılmış birkaç inci: "Eskiden 'yarım ekmek döner' derdik, şimdi 'ekmek arası hayaller' yiyoruz. Kalorisi düşük, hayal kırıklığı yüksek."

​Fiyat etiketleri: "Markete girmek artık ekstrem spor kategorisine girmeli. Raflara bakarken adrenalin tavan yapıyor, kasaya gelince bungee jumping yapmış gibi boşluğa düşüyorsun."

​Gelecek Planları: "Emeklilik planım çok net: 120 yaşına kadar çalışıp, öldüğüm günün ertesinde işe gelmemek."

​Peki, neden ağlanacak halimize gülüyoruz? Çünkü bu topraklar üzerinde mizah, bir kaçış yolu değil, bir direniş biçimidir. "Mizah, yumruğun nereye geleceğini bilip, tam o noktaya bir yastık koymaktır."

​Biz derdimizle dalga geçtiğimiz an, derdin üzerimizdeki tahakkümünü kırıyoruz. "Bak, senin yüzünden mahvoldum ama hala espri yapabiliyorum, yani hala ayaktayım" mesajı veriyoruz. Nasreddin Hoca’nın torunları olmak tam da budur; göle maya çalarken "Ya tutarsa?" diyen o bitmek bilmeyen umudun, "Eşekten düşmenin anatomisini" çıkaran o sarsılmaz iradenin mirasçılarıyız.

​Sonuç Olarak...

​Hayat pahalılığı can yakıyor, gelecek kaygısı kapıda bekliyor olabilir.

Ancak biz, saç telimizdeki et miktarını sorgularken bile o ince zekayı koruduğumuz sürece, ruhumuzu teslim etmemişiz demektir.

​Unutmayın; bir toplum gülmeyi bıraktığı gün yenilmiştir.

Biz ise hala her satırda, her videoda, her dost sohbetinde "Zaten inecektim" demeye devam ediyoruz.

​Mizahınız bol, sofranız (bir gün mutlaka) bereketli olsun.

Esen kalın...