CİDDEN soruyorum...
Nasıl olacak?
Öyle yapsak olmuyor, böyle yapsak dolmuyor... PKK terörü bir türlü bitmiyor, bitemiyor.
Her ne kadar millet AKP hükümetine yüklense de ben AKP hükümetinin açılım çalışmalarını o kadar da yersiz bulmuyorum, en azından böyle olup olmayacağını denediler. Bu süreçte diplomasi yapmayı denemek yerine teröristlerle çatışsaydık da çok farklı bir sonuç elde etmeyecektik, emin olun.
90'lı yılların sonundan 2000'li yılların ortalarına kadar çatışmayı, kana kanla karşılık vermeyi denedik...
Olmadı.
Diplomasi yapmayı denedik...
Yine olmadı.
Şimdi de Abdullah Gül'ün "İntikamını misli misli alacağız" söylemiyle 90'lı yılların çatışma söylemine geri döndük.
Yine olmayacak, yine bitmeyecek, yine artarak devam edecek.
Bir sürü laf söyleniyor, bir sürü soru soruluyor ancak sorulması gereken asıl soru sorulamıyor bir türlü.
Bu çatışmaları ne tetikledi?
Kampların boşaltılması elbette.
Kuzey Irak'taki kampların boşaltılıp o bölgedeki insanların iş, aş ve eğitim sahibi olacağını duyan PKK'lı militanlar, sempatizan kaybedeceklerini düşünüp saldırı düzenlediler.
Ya da öyle mi acaba?
Bir dakika, bir de olaya şu açıdan bakalım: Ya bütün bunlar "bu insanlar sizin düşmanınız, onlara yardım etmeyin" demek isteyen PKK'nın arkasındaki güçlerin işiyse?
Birileri PKK'nın beslendiği kordonu kesmeye çalışmamızdan son derece rahatsız, bu kesin.
Ancak bu birileri düşündüğümüz birileri olmayabilir.
5-6 sene önce CIA ajanlarının Irak'ta çatışan güçlerin arasında gezindiğini ne çabuk unuttuk?
Bütün bunların sorumlusunun AKP olduğunu düşünebilirsiniz.
Ancak AKP cidden farklı bir yaklaşım denemekten farklı bir şey yapmadı. Belki biraz uzun sürdü bu deneme süreci ancak bu süreçte PKK'yla topla tüfekle savaşsaydık daha az mı asker kaybedecektik?
Hiç ama hiç sanmıyorum.
Üstelik bu saldırılar kamptaki insanlara iş ve aş vermenin asıl yapılması gereken doğru hareket olduğunu vurgular nitelikte.
Birilerini rahatsız ettik, daha ne olsun?
Dediğim gibi "hoop kardeşim, düşmanına yardım ediyorsun" demenin bir yöntemi bütün bunlar. Herkesi birbirine düşman eden, en ufak bir kıvılcımı koca bir yangına çeviren, halkları galeyana getiren, "böl ve parçala" taktiğinin en iyi taktik olduğunun farkında olan bazı ülkelerin hep kullandığı bir yöntemdir düşmanını hatırlatmak, intikam duygularını perçinlemek.
Ne güzel silah satıyorlar, ellerindeki tüfekleri bitiriyorlar be kardeşim, ne diye ticareti durdurmaya çalışıyorsun? Ne diye barıştırmaya çalışıyorsun bu insanları şimdi sen? Olur mu böyle? Tüccarın işine burnunu sokarsan 29 şehit tabutunu omuzlarsın işte böyle.
İnsan hayatının hiç bir önemi yok bu insanlar için, para Tanrıyla eş değer.
İş ve aş vermek doğru yöntem olabilir ancak hiç bir zaman bu noktadan bir adım ileriye gitmemize izin vermeyecekler, durmamızı istedikleri nokta burası zira. Dolayısıyla diplomasi de opsiyon dışı kalıyor.
Peki nasıl olacak? Diplomasiyle mi? Saldırıyla mı? Kanla mı?
Nasıl? Eğer her yol kana çıkıyorsa nasıl olacak?
Ben size söyleyeyim: Olmayacak.
Bu iş böyle devam edecek. İster diplomasiyle, ister saldırıyla devam etsin... Bu kan durmayacak.
Birileri ellerindeki silah deposunu tüketene kadar, barış daha çok kar, daha çok para getirene kadar durmayacak.
Ve en kötüsü şu ki...
Bu konuda yapabileceğimiz hiç bir şey yok ne yazık ki.