KRİZİ
derinlemesine hissetmeye başlayan vatandaş, parasını nereye harcıyor, hangi sektörler revaçta, hangileri dibi yaşıyor, gelin biraz nostalji yapıp geçmişi ve bugünü birlikte inceleyelim.
Çocukluğumun Alanya'sında en gözde sektörler; otelcilik, dericilik ve kuyumculuktu.
Oteli olan adama ister şaşı ister sağır, ister kumarbaz ister alkolik olsun, gözü kapalı kız verildiği, saygıda kusur edilmediği yıllardı.
90'lardan söz ediyorum.
Oteli, derici veya kuyumcu dükkanı olanlar el üstünde tutulur, isimleri filanca derneklerin, falanca meslek odalarının, siyasi partilerin yönetimlerinde, belediye meclisi listelerinde en baş sıraya yazılırdı.
"Para" ve buna paralel "Güç" onlardaydı çünkü.
Liseden hemen sonra Alanya'daki ünlü bir dericide çalışmış eski bir derici personeli olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, her akşam kazanılan paralar öyle cüzdanla veya çantayla değil, çuvalla, hatta çuvallarla taşınırdı patronun ofisine.
Şehrin "jet sosyetesi" olarak konumlandırılan ve "kapalı devre bir hayat" yaşayan otelciler pek insan içine çıkmadığından, birkaçının fotoğrafını, ismini cismini ancak gazetelerde, eğer demeç verirlerse televizyon ekranlarında falan görürdük.
Otelci demek, "Şehrin TÜSİAD heyeti" demek, ALTİD demek, "Ağalar Kulübü" demekti.
Günümüzde otelcilerden büfe kirası bekleyen, siyasi konjonktür sebebiyle olsa gerek suya sabuna pek dokunmayan ALTİD, bir dönem kodu mu oturtur, Hürriyet Gazetesi'ne "Devlet'i arıyoruz" diye tam sayfa ilanları falan verirdi.
Misal, çarşı merkezindeki orta şekerli turistik bir kuyumcuya karı koca Alman bir çift girdiği anda kepenkler anında kapatılır, içeriye ikinci bir müşteri alınmaz, Alman müşteriler "yoğun bakım"a alınır, bir dedikleri iki edilmez, açlarsa en afilisinden yemek, susamışlarsa en kralından içecek getirtilir, hatırı sayılır bir alışveriş yaparlarsa da, kuyumcunun sahibinin klimalı son model otomobiliyle önce iyi bir diskoya götürülür, yedirilip içirildikten sonra da otellerine kadar bırakılırlardı.
Misal bir derici dükkanına cüzdanı şişkin İskandinav bir aile girdiği anda o dükkanda adeta hayat durur, personel o ailenin etrafında pervane olur, anneye babaya ayrı, çora çocuğa ayrı, hatta memleketlerindeki eşe dosta, baldıza bacanağa bile deri ceket, deri mont satılırdı.
Şimdi kriz yaşadığımız Avrupalılarda o zamanlar para vardı azizim, para.
O zamanlar ne yoktu Alanya'da, biliyor musunuz?
Hafızayı fazla zorlamayın, ben söyleyeyim.
Otellerde "Her Şey Dahil Sistemi" yoktu.
Oteller, sadece geceleri yatılan odalardan, belki disko veya restoran çıkışı odaya varmadan önce bir iki drink alınan barlardan ibaret mekanlardı.
Kim icat ettiyse, bu "Her Şey Dahil Sistemi" büktü belimizi.
Bilen bilir, Her Şey Dahil'i yanlış anlayan turistlerle uğraştık, boğuştuk kaç sene.
Misal, Alanya'daki ismi lazım değil beş yıldızlı bir otele Her Şey Dahil Sistemi paketiyle gelen Rus bir aile, Atatürk Bulvarı üzerindeki ünlü bir pastanede saatlerce yemiş içmiş, hesap ödemeden kalkarken kollarına yapışıp adisyonu uzatan garsona, "Ne parası lan! Biz Her Şey Dahil paketiyle geldik. Para mara yok" demiş, civarda dükkanı olan bir iki esnaf bakmış ki ortam gerilecek, hemen polise haber verilmiş, karakoluydu ifadesiydi derken, iş sonradan ortaya çıkmıştı.
Otellerin neredeyse tamamında gece saat 23.00'ten sonra Her Şey Dahil Sistemi bittiği için 22.59'a kadar merdiven altında patatesten imal edilen beleş votkayı, yüzde 80'i sudan imal edilen fıçı birayı içip körkütük sarhoş olan, yetmezmiş gibi tam Her Şey Dahil saati biteceği anda alabildiği kadar alkol şişesini kapıp soluğu odasında alan, içmeye burada devam edip alkol komasına giren turistleri de çok görüntüledik, hastane köşelerinde.
Diyeceğim o ki, kim icat ettiyse bu Her Şey Dahil Sistemi'ni, gidip onun yakasına yapışalım, ondan hesap soralım.
Başta dedik ya, "eskiden en popüler meslekler otelcilik, dericilik ve kuyumculuktu" diye.
Gelelim günümüze...
Artık simitle çaycı, çiğköfteciyle tavukçu, dönerle ayrancı dönemi başladı.
Para şimdi onlarda var azizim.
Ha, bir de yeni dönemin son modası, "muz serası" olanlarda.
Buradan; evlenme çağına gelmiş kızlara, kızını evermeye karar veren ailelere sesleniyorum.
Damat adayı çiçeği çikolatayı kapıp gelirse, boş verin "Alkol sigara kullanıyor musun, kumara yatkınlığın var mı, zampara mısın, kızımızı üzer misin?" falan diye sormayı.
Otelcilik, dericilik, kuyumculuk da artık para etmiyor.
"Dönercin, nargile kafeteryan, çiğköftecin, tavukçun, simitçi dükkanın, muz seran var mı?" diye sorun, akıllı olup beni dinleyin, kızı iyi bir yere verin, hayatı kurtulsun çocuğun.
"Göç yolda düzelir" misali, ne siz üzülün, ne de el bebek gül bebek büyüttüğünüz kızınız.
Alanya ufak ufak batıyor, bari evladınızın geleceğine ufak bir can simidi fırlatın.