“Alanya binalarının çatıları” adlı, bir önceki yazımda; İstanbul’da çatıları uçuran kasırgayı anımsatarak; “… Kalemimden yel alsın ama aynı kasırga Alanya’da olsa idi, felaketin boyutları çok daha kötü olurdu…” demiş; beni böyle düşünmeye iten gerekçeleri dillendirmiştim.Dillendirmeye çalıştığım o gerekçeler arasında; Alanya’da müteahhitlik hizmetlerinin çok kötü olması gerçeği de vardı. Bu konuya ilişkin de; “Kâr hırsından gözü dönen müteahhitlerimizin yaptıkları her şey uydur kaydır, her şey yalap şalap…” demiştim.Sitem yüklü telefonlar aldım.O telefonlardan biri de Kerim Aydoğan kardeşimin telefonuydu.Kerim kardeşim özetle; “Anılan yazımın, büyük bölümüne katıldığını, ancak müteahhitlerimizin tümünü aynı kefeye koymamı doğru bulmadığını; artık Alanya’da takdire şayan müteahhitlik hizmetleri veren müteahhitlerin de olduğunu…” söyledi.***Kerim Aydoğan, saygı duyduğum, başarılı bulduğum bir iş adamıdır. Bulunduğu makam, önemli bir makamdır.Kerim kardeşimin, üyelerini koruma refleksiyle verdiği tepkiyi takdirle ve saygıyla karşılıyorum.Ancak ben onun gibi düşünmüyorum.Yineliyorum; Alanya’da değil dört dörtlük, dört üçlük müteahhit bile yok.O takdire şayan müteahhitlerimiz, beni alıp, o takdire şayan dairelerini gezdirsinler; görelim, tartışalım.Haksızsam, özür dilemesini de bilirim.Ama peşin peşin söyleyeyim; ben, dairelerin; mutfaklarına, banyolarına, salonlarına, yüzme havuzlarına bakmam.Ben, pek göz önünde olmayan ortak alanlara bakarım.Binaların çatısına, yalıtımına bakarım. Yalıtım diye kullanılan malzemenin kalitesine bakarım.Çevre düzenlemesine bakarım.Binanın estetiğine, siluetine bakarım.Giriş holünün albenisine; merdivenlerin genişliğine, aydınlığına, ferahlığına bakarım.Asansörün kapasitesine, kalitesine, asansör dairesine, asansör kovanına bakarım.Elektrik ve su sayaçları odalarına bakarım.Telefon, televizyon, güvenlik kameraları tesisatlarına bakarım.Tüm bu tesisatlara rahatlıkla müdahale edilebilecek, bağımsız kumanda ve kontrol odalarının olup olmadığına bakarım.Kullanılan sıva altı tesisat malzemelerinin kalitesine bakarım.Kullanılan astarın, boyanın, badananın kimyevi uyumuna, görsel uyumuna bakarım.Gün ısılarının kalitesine, görüntü kirliliği yaratıp yaratmadığına, çatıda yapılabilecek olası müdahalelere engel olup, olmadığına bakarım.Özel otoparkının yeterli ve güvenli olup olmadığına bakarım.Hadi şimdi hodri meydan; hadi gezelim bakalım o takdire şayan inşaatlarınızı…***Bakın burada son derece açık ve net bir şey söyleyeyim.Amacım kimseyi kırmak, incitmek, üzmek, yıpratmak değil.Amacım, uyarmak.Amacım, doğruyu göstermek.Geçenlerde, bir ortamda, Alanya’ya yerleşik bir yabancı grubuyla söyleşiyoruz.O yabancılardan biri, tiksinirmiş bir edayla, bozuk Türkçesiyle; “n’olacak ki, altı üstü Türkiş…” dedi, kanıma dokundu.Ancak verdiği yaşanmış örnekler karşısında da hiçbir şey söyleyemedim.***Yine söylüyorum (Kerim kardeşime de söyledim); Alanya’da, bırakın dört dörtlüğü, dört üçlük müteahhit bile yok.Ama olmalı.Olması için de herkes üzerine düşeni yapmalı.Başta belediyeler olmak üzere, ilgili sivil toplum örgütleri bu konuda özendirici çalışmalar yapmalı.Devir, iyileri kötülerden arındırma devri.Şimdi buradan hem Alanya Belediyesine, hem belde belediyelerine hem Alanya Ticaret ve Sanayi Odasına ve hem de diğer ilgili sivil toplum kuruluşlarına bir çağrı yapmak istiyorum.Başta konut sektörü olmak üzere, hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren iyi niyetli, dürüst ve yaratıcı kişi ve kurumları, diğerlerinden ayırmak için bir arayış, bir gayret içersine girelim.Yarışmalar düzenleyelim.İyileri, en iyileri bulup çıkarıp, ödüllendirelim.Mevcut yasalara göre, kötüleri cezalandıramayacağımıza göre; iyileri öne çıkarıp, kötüleri arka plana itelim.Bunu yapmak zorundayız.Yapmazsak eğer, çocuklarımıza çok kötü bir Alanya bırakacağız.