Kurtuluş mücadelesinde, Anadolu insanı düşmana karşı topyekün, tüm imkansızlıklarına rağmen, canını dişine takıp, hayatını hiçe sayarak, yiğitçe savaşarak direnmiş, sonrasında da, bir büyük destana imza atmıştır. Mareşal Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Celal Bayar, Rauf Orbay, Halide Edip, Adnan Adıvar, Mehmet Akif Ersoy ve daha bir çok isim, bu direnişin örgütlenmesinde önemli görevler üstlenmişlerdir. Osmanlı’nın son döneminde hain olarak ilan edilen İttihatçılar bile bu mücadelede yer almışlardır. İzmir’de ilk silahı patlatan Gazeteci Hasan Tahsin de bu cesur çıkışıyla, Anadolu insanının nasıl bir yiğitlik içinde olduğunu net bir biçimde ortaya koymaktadır. Burada bir Türk olarak beni rahatsız eden tek şey, Atatürk’ü şu ya da bu biçimde bazı yönleriyle eleştirenlere dönük tepki göstermek için ortaya konan, eğer Atatürk olmasaydı, şimdi adımızın farklı olacağını söyleyerek, analarımızın fahişe haline geleceğini bile iddia etmeye kalkanların, Atatürk’e sahip çıkmaya çalışırlarken, Türk milletine hakaret ettiklerinin farkına bile varmamaları akıl alacak gibi değil! Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosunun en önde gelen bir ismi ve Türkiye Cumhuriyetinin bir simgesidir. Devlet Başkanı olarak ortaya koyduğu hizmetlerin başarıyla sonuçlananları olduğu kadar, doğal olarak, tabii ki başarısız uygulamaları da olmuştur. Devlet Başkanı yani siyasi bir aktör olarak başarılarını da, başarısızlıklarını da o günün koşulları içinde değerlendirmek gerekse de, yine de Atatürk’ün Kurtuluş savaşındaki ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki rolleriyle, bir partinin Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı olarak tek elden bu ülkeyi yönettiği dönemi de, birbirine karıştırmamak gerekir. Asker ünüformasını çıkarıp siyaset adamı ve devlet Başkanı olarak ortaya koyduğu performansın bazı açılardan ele alınıp değerlendirilmesi ve de eleştirilmesinin, Atatürk’ün değerini küçültmeyeceğini herkesin bilmesi ve anlaması gerekir. Çok daha önemlisi, Atatürk ideolog değildi. O tarihin o sürecindeki en gelişmiş ülkeleri inceleyerek, Türkiye koşullarına uyabilecek en doğru olarak gördüğü bazı yapıları Türkiye’ye taşımaya yani bir sentez yapmaya çalıştı. Farklı uygulamalara girebilir miydi? Tabii ki girebilirdi. Ama o yanlışıyla, doğrusuyla en iyisini bu ülkeye taşıma gayreti içinde oldu. Uygulamalarının tümünün de kendi ürünü olduğunu söylemek saçmalık olur. Çevresinde bulunan sınırlı sayıdaki danışmanı ya da uzmanla, en güzelini yapmaya çalışırken, kimi yanlışların yapılmasına, birileri bir biçimde neden olmuş da olabilir! Atatürk bizatihi kendisi, aldığı bazı kararları uygulamaya koyduktan sonra, beğenmeyip, bu kararından vazgeçme gerçekçiliğini de gösterebilmiş bir liderdir. Bugün için en büyük yanlış, dünlerde Atatürk’ü devrimci olarak bile görmeyen beyinlerin, bugün Atatürk’ü sahipleniyormuş gibi görünerek kendi ideolojilerini Atatürk’ün ideolojisi gibi sunarak, Atatürk üzerinden prim toplamaya kalkmaları, bana göre Atatürk’e yapılmakta olan en büyük saygısızlık. Neden saygısızlık diye sorarsanız, bugünün kısır siyasi çekişmelerinin içine, yetmiş seksen yıl öncesinin koşullarında yaşamış bir siyasi lideri yani Atatürk’ü, bu kavganın bir tarafı haline getirmek kadar yanlış ne olabilir? Atatürk’ün ya da onun döneminde Başbakan ya da bakan olanların yanlışları olmadı mı? Tabii ki bir sürü yanlışlıklar yapıldı, saçma sapan yasaklar yüzünden insanlar idam edildi! Bırakalım, Mustafa Kemal, her görüşten insanın saygı duyacağı bir lider olarak, sadece "Atatürk" ismiyle anılsın.- BİTTİ -