'Musa Dağda Kırk Gün' (2)

Ancak birkaç hafta sonra, MGM'nin bağlı olduğu Loew şirketinin yöneticisi J. Robert Rubin, Mayer'i konunun 'hassasiyeti” hakkında uyararak 'en azından Türkleri rahatsız etmeyecek şekilde temkinli biçimde ele almaya” davet...

Ancak birkaç hafta sonra, MGM’nin bağlı olduğu Loew şirketinin yöneticisi J. Robert Rubin, Mayer’i konunun “hassasiyeti” hakkında uyararak “en azından Türkleri rahatsız etmeyecek şekilde temkinli biçimde ele almaya” davet etmiş. Malum filmcilerin Türkiye’de pazarı vardı. Uyarıyı dikkate alan Mayer’in damadı ve MGM prodüktörlerinden David O. Selznick, bir milleti toptan kusurlu ilan etmektense sadece bir Türk’ün cani olarak gösterileceği bir senaryo ile tepkileri önleyebileceğini düşündü. Bununla da yetinmeyerek Amerikan film endüstrisinin bir çeşit sansür kuruluşu olan MPPDA’in (The Motion Picture Producers and Distributors of America) Başkanı Will Hays’den Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Ahmet Münir Ertegün’ün rızasını almasını rica etti. Bu iyi niyetli adım Türkiye’nin MGM şirketine karşı büyük bir savaş açmasının başlangıcı oldu...
25 Aralık 1934’te hükümetin resmî yayın organı sayılan Hakimiyet-i Milliye gazetesinde Falih Rıfkı (Atay) imzalı bir yazıda, Alman makamları kitaba karşı uyarılırken, 27-28 Aralıkta aynı gazetede Burhan Asaf (Belge) -Murat Belge’nin babası- Werfel’i “pek çok Ermeni kahvesi içtiği, kitabın hem gelişinden hem gidişinden belli” diye iğneledikten sonra “Hıristiyan ahlakiyatının çoktan aşınarak düzleşmiş zemini üzerinde Ermeni atını, Faustvâri bir kükreyiş ile şaha kaldırmak istemektedir” diye suçluyordu.
Aralık 1934’te ABD’de piyasaya çıkan kitap iki hafta içinde 35 bin kopya satarak o yılın rekorunu kırıp MGM’in de projeden hâlâ vazgeçmediğini gören Türkiye, film çekilirse, MGM’in filmlerinin Türkiye’ye girmesini yasaklayabileceği tehdidinde bulundu. MGM’in Türkiye temsilcisi Fahir İpekçi de filmin çekilmesi halinde şirkete büyük zararlar geleceğini söyleyince MGM senaryoda bazı değişiklikler yapma sözü verdi; lâkin bu da Türk tarafını tatmin etmedi.
Ayşe hanımın anlattığına göre “Milli dava”ya destek çıkan Ulus, Hürriyet ve Cumhuriyet gazeteleri birinci sayfadan protesto kampanyalarına başlamışlardı bile.
Ayşe bu noktada iğneyi batırıyor: “Savunma tanıdıktı. Ermeni meselesi halledilmiş ve unutulmuştur! Yoksa halen Meclis’te Ermeni üyenin olması nasıl açıklanabilir? MGM, durup dururken kapanmış bir konuyu gündeme getirirken neyi amaçlamaktadır?” Kastedilen kişi, 1935 seçimlerinde Meclis’e Afyon Milletvekili olarak girmiş olan Ermeni Berç Keresteciyan Türker’di. Ben söyleyeyim, ona “Türker” soyadını Atatürk, Türklüğe bağlı olmasından dolayı vermişti. Burhan Belge’nin Ulus gazetesinde “Bu, bir Ermeni masalıdır” dediği romana ve film projesine karşı Ermeni cemaati de tepki göstermiş ve Ayşe hanıma göre “İstanbul’da âdeta rehine olarak tutulan Ermeni Cemaati Cismani Meclis’i toplanıp olayı kınadığını açıklamaya zorlandı.”
Film projesine son darbeyi 1936’da Türkiye’nin ricası üzerine Fransa vurdu. Fransa film çekilirse, bütün MGM filmlerine yasak koyacağı tehdidini savurdu. Bunun üzerine MGM’nin Başkanı J. Robert Rubin havluyu attı ve “Musa Dağ’ın filmcilik açısından muhteşem olanaklar sağlamasına rağmen” bir başka stüdyo tarafından çekilmesine razı olacağını açıkladı.
***
Ayşe Hür fılm yapılmadı diye dertli.. “Böylece hem sinema dünyasının devlerinden MGM, hem de ABD’nin ünlü özgürlükler ilkesi, T.C. Devleti tarafından yenilgiye uğratılmış oldu” diyor... Ne ters mantık!.. “Soykırım olmadı” demenin cezalandırılacak olması normal ama, “Musa Dağda Kırk Gün” romanının film olmasına karşı çıkmak anormal.
Franz Werfel’in “Musa Dağda Kırk Gün” romanı Türkçeye çevrildi. 1997’de Burhan Belge’nin oğlu Murat Belge yayınladı ve yasaklanmadı...