Mor menekşenin mucizesi

Merhaba sevgili okurlarım; işte, beni çok etkileyen bir vicdan hikayesini farkındalık adına elimden geldiğince sizlere aktarmaya çalışacağım. Bu hikaye, herkese örnek olmalı bence. Hülyanın annesi, mor menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi....

Merhaba sevgili okurlarım; işte, beni çok etkileyen bir vicdan hikayesini farkındalık adına elimden geldiğince sizlere aktarmaya çalışacağım. Bu hikaye, herkese örnek olmalı bence.Hülyanın annesi, mor menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi. “Menekşeler, gölgeyi sever.” Derdi. Oysa öğretmeni bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yaptığını anlatmıştı, onlara. Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi. ‘Her bitki güneşi severken, onlar neden gölgeyi tercih ediyorlar acaba’ diye düşündü, durdu, Hülya. Aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti, işte belki de menekşeler bu yüzden bu kadar güzeldi. Farkındalık yaratmak için, ‘Kimsenin yanına oturmadığı, ortopedik engelli Zeliha’nın yanına oturmak istiyorum, öğretmenim.’ diyerek başladı. Zeliha bile şaşırmış, şaşkın şaşkın bakıyordu, onun yüzüne. Zeliha, ortopedik engelinin yanı sıra, çok pejmürde ve dağınık görüntüsü olan oldukça fakir bir ailenin kızıydı. Hülya ise tam tersine oldukça varlıklı bir ailenin kızıydı. Öğretmen oturtmak istemiyor, Hülya ısrar ediyordu. Daha sonra bir tatsızlık çıkmasın diye ‘Öğretmenim Hülya’nın annesini çağırdı. Annesi ‘Neden’ diye sorduğunda ‘Engelli olduğu için Zeliha’nın yanına kimse oturmak istemiyor. Ben, farklı olmak istiyorum. Belki Zeliha’da güzeldir, onu fark etmek istiyorum’ dedi. Hülya, Zeliha’nın yanında oturmaya başladı. Birbirleri ile hiç konuşmuyorlardı. Taa ki, bir gün Hülya’nın, ailesinin aldığı bir panayıra katılma davetine kadar. Nasıl mı? Panayır alanında canı sıkılan Hülya, dolaşmak için annesinden izin aldı. Bir evin önünde durdu. Evin penceresindeki saksıya gözü ilişti. Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi ama kıştı ve menekşeler soğuğu hiç sevmezlerdi. Kapıya doğru ilerledi, Hülya. Kapı açıktı ve seslerin geldiği yöne baktığında dona kaldı. Zeliha’nın gülümseyen yüzüyle karşılaştı ve ‘Hoş geldin, Hülya. Buyur’ diyordu, şok bir vaziyette. İçeri girdi. Oda, sıcacıktı. Odun sobası her yeri ısıtmıştı. "Menekşeler” diyebildi sadece Hülya, bu soğukta. Zeliha gülümsedi ve “Onlar annem için, annem onları çok sever." dedi. Sonra yatakta yatan kadını fark etti, Hülya. “Annen hasta mı?” dedi.Zeliha : "Evet, 2 sene önce felç oldu, ona ben bakıyorum. Bizim kimsemiz yok. Bir tek ineğimiz var, onunla geçiniyoruz ama tüm işler bana baktığı için derslere çalışacak pek vaktim olmuyor." dedi, Zeliha utanarak. Bir de dedi: "Bizim köyden şehre araç yok, bu yolu her gün benim için çok zorda olsa yürüyorum o yüzden de çok yorgun okula geliyorum dersleri anlamakta güçlük çekiyorum”. Hülya’nın gözleri dolmuştu. Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı. Dışarıya koştu ve annesine sarıldı, ağlıyordu. Bir müddet sonra "Anne, bu Zeliha” diyerekten sıra arkadaşı Zeliha’yı annesiyle tanıştırdı."Bir şeyler yapalım anne" dedi, Hülya.O hafta annesi ve Hülya, Zelihalara giderek Zeliha’yı ve annesini kendi evlerine taşıdılar. Zeliha, artık okula Hülya’lardan gidip geliyordu. Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu. Seneler sonra ikisi de evlendi. Zeliha şimdi bir Doktor. O, Hülya’dan vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi. Hastalarına vicdanı ile birlikte şifa dağıtan geniş bir yürek oldu, Zeliha. Hülya ise bir öğretmen. Çocuklara farklı olan şeyleri de sevebilmeyi öğretiyor.Evet, sevgili okuyucularım; siz siz olun, sevginize kesinlikle önyargı sokmayın. Daima karşınızdakini dinleyin ve onun bir insan olduğunu unutmadan büyük bir tevazuyla ona yaklaşın. Her şey, sevinceye kadar farklıdır. Sevdikten sonra ise sevginin dili hep aynıdır. Haftaya buluşmak üzere, sağlıcakla kalın. Farkındalığa imza atmak için bizimle olun.