Osmanlı döneminde sadrazam (başbakan) olmak demek padişahın iki dudağı arasında bulunan ölüm demekti. Yavuz Sultan Selim o kadar çok sadrazam öldürtmüş ki, o devirde birisine beddua etmek isteyenler “Allah seni Sultan Selim’e sadrazam yapsın” derlermiş. Gerçi o devirde şimdiki gibi, demokrasi yoktu ve iktidarı en acımasız şekilde tenkit eden, Başbakanları yerden yere vuran muhalefet partileri bulunmuyordu. Yalnız padişahın iradesi vardı, o irade her şeye hakimdi. Bu açıklamadan sonra şuraya gelmek istiyorum. 1950 yılına kadar Türkiye’de tek parti vardı. Bir, iki deneme yapılmış, ancak bu partiler ya kapatılmış yada kapattırılmıştır. 14 mayıs 1950’de Demokrat Parti CHP’nin tek parti iktidarına son vermiş ve tek başına iktidar olmuş, CHP de muhalefette kalmıştır. Ancak, CHP’nin başında Atatürk’ün Başbakanı olmuş , O’nun ölümünden sonra 15 yıl cumhurbaşkanlığı yapmış, İstiklal harbinin garp cephesi kumandanı, İnönü savaşlarının galip kumandanı karizmatik bir lider vardı. Diğer tarafta, demokrasiyi yerleştirmeye, barajlar, hava meydanları, limanlar yapmaya, fabrikalar açmaya çalışan, genç ve toy bir başbakan vardı. İsmet İnönü, kurt bir siyasetçi olarak Adnan Menderes’in her yaptığına bir kulp bulmuş, basını da yanına alarak 10 yıl sonunda nihayet orduyu politikanın içine çekerek 27 mayıs 1960 ihtilalinin gerçekleşmesine, sonunda iki bakan ile Başbakan’ın idam edilmesine kadar işi sürdürmüştür. 1960’dan bugüne geldiği mizde, arada olan muhtıraları, ihtilalları saymayalım ama şu günlerde yani AK Parti’nin 2002 yılında tek başına iktidar olduktan sonra başına gelenleri bir bir irdeyelim. Ergenekon’da, balyoz davasında davaları görülen asker, sivil, gazeteci gibi personelin AKP’yi bertaraf etmek için neler yapmaya çalıştıkları mahkeme safahatında ortaya dökülüyor. Partinin kapatılması için A.Y.Mahkemesinde dava açılmış, iktidarda olan bir parti kapatılmaktan kıl payı kurtulmuştur. 30 yıldır süren, binlerce şehit, yaralı ve onlarca köyün boşaltılmasına, yüz milyonlarca dolara mal olan PKK ile dişe diş mücadele edildiği şu sıralarda bir de bir üst kuruluş olan KCK belası ile çarpışılırken hiç yoktan MİT sorunu hortlatıldı. MİT, insan kaynaklarını en uygun, en verimli ve en etkin biçimde değerlendiren milli bir kuruluşumuzdur. MİT’te çalışan her kişi ve kişiler bu gizli görevlerini yaparlarken, bazen hasım tarafın içine girerek onlarla birlikte olduğunu kanıtlamak zorundadır. O bakımdan, 1983 tarih ve 2937 sayılı yasanın 26. maddesi uyarınca, bu görevlerinin ifası sebebiyle haklarında herhangi bir kovuşturmanın yapılması Başbakanın iznine tabidir. Halbuki, özel yetkili savcı, bu maddeden değil de TCK’nın 251. maddesine dayanarak MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile diğer 4 üst düzey yetkili hakkında soruşturma açmış ve mahkemeye davet etmiştir. Ayrıca, gizli olması gereken bu husus basına sızdırılmış, böylece günlerce MİT’in özelliği dikkate alınmayarak PKK ve KCK’nın ekmeğine yağ sürülmüştür. Ana muhalefet partisi CHP ile MHP işin vahametini dikkate almamışlar, hep bardağın boş tarafına bakarak AKP’ye ve Erdoğan’a saldırmışlar, Başbakanı diktatörlükle suçlamışlardır. Bizim muhalefet partilerimiz, nedense AKP’nin her yaptığına mutlaka karşı çıkmayı bir meziyet addetmektedir. Bu huylarının halk nazarında hiç de iyi karşılanmadığını artık anlamaları gerekir. Çünkü son yapılan kamuoyu anketlerinde bu savım açıkça görülmekte, CHP’nin oyları yüzde 20’nin altına doğru gerilemektedir. MİT, gizli ve milli bir kuruluştur ve bugünkü KCK’nın üst düzey eşhasının teker teker yakalanmasında bunların arasına sızan MİT elemanlarının istihbaratının sonucu olduğu gerçeğinin unutulmaması lazımdır. O istihbaratı yapabilmek için, KCK içine sızan elemanın, önce kendisini kanıtlaması, kendini benimsetmesi gerekir ve öyle de yapılmaktadır. İngiltere ile IRA örgütünün anlaşması için IRA içine giren ve 15 yıl örgüt içinde her eyleme girerek, sonunda örgütün başına geçme başarısını gösteren Denis Martin Donaldson, İngiliz ajanı imiş. İşte böyle, hep bardağın boş tarafına değil, biraz da dolu tarafına bakalım. İstihbarat dünyası böyledir ve böyle çalışmak zorundadır. Bugün içimizde kim bilir kaç İsrail ajanı cirit atıyor, kaç Rus, ABD, İngiliz casusu bulunuyor ve bunları deşifre etmek için kaç MİT elemanı görev yapıyor, biliyor muyuz? Her devletin böyle bir teşkilatı vardır ve dünyanın en kritik bölgelerinde canları pahasına görev yapmaktadırlar.