Ulu Önderimiz Atatürk’ün manevi kızı Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ (20.06.1914) Hanımefendi yazmış.
“Allah kişi değildir ki evi olsun” demiş ve eklemiş; “Mekke, Allah’ın Evi Değildir…”
… …
Bu kadar…
Bu kadar işte…
Ne olur şu gerçek dışı, abartılı inançlardan ve abartılı söylemlerden kendimizi kurtarıp, Batı Dünyası gibi gerçekçi bir dille söyleşmeyi ve yazışmayı öğrenip, hayata geçirebilsek.
Daha doğrusu hayata geçirmeyi ilke edinebilsek…
Din kadar, bilime de saygı gösterip; dinsel alanla, bilimsel alanı birbirinde ayırabilsek.
Dine yoğunlaştığımız kadar ilime fenne de yoğunlaşabilsek.
Ve…
Ve şu aklımızı kullanmayı bir öğrenebilsek…
Biz de çağ atlayacağız, biz de huzur bulacağız ama nerdeeeee…
* * *
İki alanı birbirinden ayıramadığımız için iki yakamız bir araya gelmiyor. Gelmiyor, çünkü araştırmıyor, okumuyoruz.
Dahası düşünmüyoruz.
Onun için yerlerde sürünüyor, onun için gelişmiş ülkelerin ardında nal topluyoruz.
Artık aklımızı kullanmayı öğrenme vaktimiz geldi ve geçiyor.
Mekke’deki o ev İbrahim’in Hacer ve ondan doğan İsmail için yaptığı evdir.
Hiçbir kutsallığı yoktur.
Sıradan bir evdir yani.
Peki, İbrahim’e kadınlık yapan Hacer kimdir?
Hacer de sıradan Mısırlı bir kadındır. İslam kaynaklarına göre Hacer, Mısır firavunlarından Senan Bin Ulvan'ın, İbrahim'in eşi Sare'ye hediye ettiği bir köledir.
Çocuğu olmayan Sare de kendisine hediye edilen bu köleyi İbrahim'e sunmuş o da İbrahim’e İsmail adında bir çocuk vermiştir.
İbrahim, çocuğu olmayan Sare'nin izniyle Hacer'le evlenir.
Peki! İbrahim kimdir?
Urfalı bir Aramidir (*).
Urfalı Arami İbrahim, Hz. Muhammed'den 2 bin 500 yıl önce yaşamış Yahudilerin atası, İsrail'in kök kurucusudur.
Mezopotamya’da, Sümer topraklarında, Ur Kentinde doğmuştur. (Şimdiki Irak).
Putperest olduğu bilinir.
Tapındığı putun adı da Ellah’tır.
Hani namaza dururken 'döndüm kıbleye' deriz ya; işte o aslında “döndüm Kibele'ye” demektir.
Kibele de Friglerin bereket tanrısının adıdır.
Gerçi namazın da İslamiyet’ten çok daha önceleri pagan (putperest) dinlerinde yapılan bir tür tapınma ayini olduğu bilinir.
Cennetten gelmiş diye ağlayarak kafaların içine sokulduğu Hacerul Esved isimli taş da Kibele'nin doğurganlığı temsil eder.
Cehennem diye bilinen şey de Sümerler döneminde ağır suçluların atılıp, yakıldığı bugünkü İsrail topraklarında bulunan ve tabanından petrol ve metan gazları çıktığı için sürekli yanan G-hinnom isimli vadinin adıdır.
“Azap verici yer” anlamına gelmektedir.
Bu vadinin adı Sümerlerden Tevrat'a oradan da Kur’an’a girmiştir.
Ve pek çok Türkçe adın kaynağı da İsrailce’dir.
Örnek;
Josef – Yusuf
Jackop – Yakup
Abraham – İbrahim
Tothmoses- Musa
Elyesa – İlyas
Bu liste böyle uzar gider.
Ancak biz Türklerin, ne Arap, ne de Yahudi soyuyla uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur.
Peki bu adlar neyin nesidir?
İşte tüm sorun da budur.
Ne yazık ki köklerimizden koptuk, koparıldık.
Kökümüze, kökenimize sahip çıkamadık.
Arap denen, kendine bile hayrı olmayan bir ulusla haşır neşir ola ola onlara benzeyip, çağ dışı kaldık.
Çok sık dillendirdiğim ve yazdığım, pek çok şeyin özeti olan bir tümcem var.
Biz Türklerin en büyük talihsizliğinin başladığı gün Araplarla yollarımızın kesiştiği gündür.
(*) Aramiler, MÖ 11. yüzyıl ve MÖ 8. yüzyıl arasında Kuzey Suriye, Mezopotamya, Doğu Akdeniz kıyıları ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşamış, bölgede bazı devletler ve şehirler kurmuş halktır.