İŞ
bulamama durumunu ifade eden işsizlik; bugün itibariyle yayılarak artan ve tüm dünya ülkelerini etkileyen bir sorun olmaktadır. İnsanlar varlıklarını sürdürebilmek ve gereksinimlerini karşılayabilmek amacıyla yaşadıkları dönemin şartları içerisinde, bir üretim-tüketim ilişkisi içerisindedir. Emek faktörünün istihdamı bu üretim-tüketim ilişkisinin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak tüketimin azalması, maliyetlerin artması, yüksek borç yükünün sistemleri kilitlemesi (ILO raporları) gibi ardışık olayların yanı sıra ülke ekonomileri büyüme gösterdiği halde; yeni iş alanları yaratılamamasının sonucu olarak ortaya, emeğin atıl kalarak istihdam edilememesi durumu ortaya çıkmakta ve tüm ülkeler için büyük bir tehdit haline gelmektedir. Öyle ki, küresel iş piyasalarında devam etmekte olan krizin etkisi ile işsiz birey sayısının; 2016 yılında 206 milyon kişiye ulaşması beklenmektedir. Artık tüm dünyayı etkisi altına alarak, küresel bir kriz haline gelen işsizlik, yalnızca ekonomik açıdan yetersiz, yoksul ve geri kalmış ülkelerin değil, aynı zamanda gelişmiş ülkelerin de karşı karşıya kalmış olduğu büyük bir sorun olmaktadır.
Artık tüm dünya genelinde emek yoğun üretimlerden geri çekilme süreci yaşanmaktadır. Yaşanan bu süreç üretimde daha fazla makinelere yer verilmesi, sermaye yoğun sektörlerin gelişmesi ve üretimde daha az insan gücüne ihtiyaç duyulması gibi birbiri ile bağlantılı sonuçlar doğurmaktadır. Yalnızca üretim sektöründe değil, temeli insana dayanan hizmet sektörlerinde dahi, ileri teknolojilerin kullanımı istihdamı olumsuz etkileyerek azaltmaktadır. Özellikle piyasalardan kaynaklanan yapısal işsizlik türünün yaygınlaşması ve bireylerin daha uzun süre işsiz kalmaları da yaşanan sorunu derinleştirerek, etkilerini arttırmaktadır. Bunun yanı sıra işsizliğin bütün ülkelerde kadınlar ve gençler arasında hızla yayılması da çözüm sürecinin önünde bir engel teşkil etmektedir. Nitekim, 15-24 yaş aralığında yaygın görülen işsizlik; hem ekonominin genel seyrini etkilemekte hem de gençlerin psikolojik durumlarını etkileyerek, ekonomik faaliyetlerde ki etkinlik ve verimliliklerini azaltmaktadır. Yine tüm dünyada, nüfus bakımından hayli yüksek bir çoğunluğa sahip olan kadınların işsizlikle karşı karşıya kalmaları; doğal olarak işsizlik oranında da artışa neden olmaktadır. Bu nedenle 2010 yılı itibari ile Avrupa Birliği, birlik genelinde kadın istihdam oranının %67 olmasını Lizbon hedefleri kapsamına almıştır.
Tüm bu bilgiler ve dünyada yaşanan değişimler doğrultusunda; gelişmiş ülkelerde yaşanan işsizlik krizinin ne kadar süreceğini tahmin etmek gittikçe zorlaşan bir durum haline gelmekte ve etkilerinin daha ne denli yıkıcı olabileceği ise bilinmemektedir. Bu nedenle işsizliğin, ekonomisi gelişmiş ülkelerde bile göz ardı edilmemesi gereken bir sorun olarak değerlendirilerek, doğru ve planlı stratejilerle bu sorununun çözümü için mücadele edilmesi; yalnızca ilgili ülkelerin değil tüm dünyanın geleceği açısından oldukça önemli bir hale gelmektedir.