Köşeye sıkıştırma operasyonu

Osmanlı İmparatorluğu son 150 senesini fasılasız savaş yaparak geçirmiştir. Bir taraftan rakip devletlerle değişik cephelerde mücadele ederken, bir taraftan da tebaaların ayaklanmalarıyla uğraşmak durumunda kalmıştır. Avrupa karşısında...

Osmanlı İmparatorluğu son 150 senesini fasılasız savaş yaparak geçirmiştir. Bir taraftan rakip devletlerle değişik cephelerde mücadele ederken, bir taraftan da tebaaların ayaklanmalarıyla uğraşmak durumunda kalmıştır. Avrupa karşısında teknolojik yarışı da kaybetmesi sonucunda sürekli kan kaybederek hayatiyetini devam ettiremez hale gelmiştir. Son olarak, devleti ve milleti ayakta tutacak okumuş kesim harici olarak İngiliz-Alman, içerde dönmeler çetesi tezgahı ile Çanakkale’de kırdırılmıştır.
Osmanlının adalet adına İspanyol ve Avrupa zulmünden kaçan ve bidayetten beri bu topraklarda mevcut bulunan Yahudilerin önemli bir bölümü, 1700'lü yılların ikinci yarısından sonra ticari ve önemli idari kanallarda problem olmaya, tıkanıklıklar çıkarmaya başlamıştır. Özellikle II. Mahmut tarafından bunlara karşı yapılan hukuki düzenlemeler karşısında tutunamayacaklarını görerek “Biz Müslüman olduk” diyerek bu çemberi yarmışlardır. Ama esasta dönmediklerinden meşhur “dönmeler” ortaya çıkmıştır. Bunlar çok kuvvetli gizli yapılar oluşturarak, hem inançlarını, hem sermayelerini korumuşlar, etki güç ve alanlarını sürekli genişletmişlerdir.
Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda, Müslüman kesimler okumuş kesimini savaşlarda kaybettiğinden dönmemiş “dönmeler” yeni Devletin kilit noktalarını ele geçirmişlerdir.
Öncelikle kendileri gibi savaşlara gitmemiş, bu vatan için ölmemiş Rum ve Ermeni azınlıkları ülkeden tasfiye etmişler, böylece sermaye ve devlet idaresinin önemli noktalarında rakipsiz kalmışlardır.
TSK, Merkez Bankası, Hazine ve üniversiteler gibi stratejik noktalara koydukları azınlıkta ama güçlü demir çekirdek yapılanmalarla bulundukları kurumları önce etkileyen, sonra da ele geçirerek yöneten çeteler oluşturmuşlardır.
İyice Devleti ele geçirdikten sonra, ellerinde bulunan imtiyazları almak için hukuki düzenleme yapan Sultan Mahmut ve Türk milletinden almak için yemin ettikleri intikamın peşinden koşmuşlardır.
Özellikle 1930'lu yıllardan sonra Türküyle Kürdüyle Müslüman ahaliye kan kusturmuşlardır. Milletin teveccüh gösterdiği ve seçtiklerine bir türlü yönetim yetkisini vermemişlerdir. Biraz güçlenenleri kimi zaman idam etmiş, kimi zaman zehirlemiş, kimi zaman da darbelerle alaşağı etmişlerdir.
Ta ki, Recep Tayyip Erdoğan’a kadar…
Ankara kulislerinde dillendirilen rivayete göre, “Recep Tayyip Erdoğan’a geçit vermelerinin sebebi, Türkiye'nin önündeki problemleri yüklenmeye cesaret edememişler, altında kalıp ezilerek yok olsun diye yükü onun sırtına bırakma amacıdır.”
Hatırlanacağı gibi, 2002 sonunda Türkiye'nin önünde, “AB’ne üyelik, ekonominin normalleşmesi, Kıbrıs, terör” gibi dev sorunlar bulunmaktaydı.
Devletin kanserli uru niteliğindeki “dönme çete” ve uluslararası babaları, bu sorunların çözülememesi konusunda her tür engeli çıkarmaya devam ettiler.
Milletin sevgisi ve duasıyla, Recep Tayyip Erdoğan'ın samimiyeti birleşince, Allah'ın yardımı ülkemizin üzerine doğdu. Her tür engele rağmen, AB yolunda en önemli eşik olan üyelik müzakerelerine geçildi, Kıbrıs konusunda çözüm tarafında önemli irade konuldu, ekonomi konusunda popülizme sapılmadan icabı yapıldı, çok hayati demokratik ve hukuki adımlar atıldı, ihracat 4 kat büyütüldü, kalkınma 5 kat arttı, uluslararası arenada fikri sorulan devlet haline gelindi.
Tayyip Erdoğan’ın yük altında ezilmeyeceğinin görülmesi üzerine, çete tarafından statükonun korunması, Başbakanın üzerine bir de Cumhurbaşkanı seçtirmeme gayretiyle tarihi maskaralıklar sergilenmekten geri durulmadı. Bu aymazlıkla karşısında Türk milletinin, 2007 seçimlerinde “Ben bu defa çetelere pabuç bırakmayacağım, korkma senin arkandayım” demesi üzerine son olarak AK Parti kapatılmaya kalkındı. Allah, millete lütfederek bu oyunu çetenin kafasına geçirdi.
Bu noktadan sonra sayın Başbakan, “Bu çeteyle uzlaşmanın mümkün olmadığını, bunlara taviz vermenin millete ihanet olacağını” görerek, gerçek “delikanlılığın” ne olduğunu cümle aleme göstermeye başladı. Dostuna güven, düşmanına korku vermeye başladı.
Bu serencam sonunda, Türkiye'nin dünya ve ülkemizdeki çeteleşmeye karşı açık, net, kıvırmayan bir dille isyanını haykırdı. Bu duruş, dünyanın ve ülkemizin kaynaklarını kolay lokma olarak yutmakta olanları panikletti.
Ülkemizdeki çete ve dünyadaki ağa babaları paniklemiş durumda. Türkiye'nin ve Sayın Başbakanın önünü kesebilmek için, bir taraftan, terörü azdırmaya başlamışlar, öbür taraftan Kıbrıs'ı piyon olarak kullanarak gaileler çıkarmışlar, bir taraftan da Müslüman ülkelerdeki liderleri korkutup aleyhe kışkırtmaya çalışmaktadırlar. Böylece; özelde Tayyip Erdoğan'ı, genelde Türkiye'yi köşeye sıkıştırma gayretine girilmiştir.
Malum, korkunun ecele faydası yoktur.
Türkiye de, siyaset kurumu ülkeyi yönetmeye başlamıştır. Kendimiz ayağımıza çelme takmazsak, burcumuz dönmüş olup, inşallah bizi kimse tutamayacaktır.