CHP'deki ulusalcılar, sosyal demokrasinin evrensel düşünsel yaklaşımından giderek uzaklaşırken, çok daha ırkçı bir söyleme doğru kayarak, ittihatçı ve darbeci geleneğin batağına iyice sürüklenmeye başladılar.
Sanırım bu damar, bir süre sonra, MHP’nin marjinalleriyle sarmaş dolaş olacaklar!
MHP ise, Türk milliyetçiliği üzerinden yaptığı siyasetini hem de çok daha sert bir biçimde sürdürmeye devam ediyor.
“Şehitler ölmez ülke bölünmez” sloganlarının bir işe yaramadığını artık herkesin görmesi gerekir.
Gençler ölüyor.
Ülkeyi bölen mölen de yok.
Tıpkı, ne komünizmin ne de şeriatın gelmediği gibi!
MHP içinde de, terörün sonlandırmasından, kan ve gözyaşının dinmesinden yana tavır koyanların sayısının oldukça fazla olduğu da bir gerçek.
Aklın yolu bir.
Duygularımıza gem vurmanın tam zamanı.
Anlamsız övünmelerin ve yiğitlenmelerin bir işe yaramadığı ortada.
Etnik, dinsel ve mezhepsel kimliklerimizi öne çıkararak övünme yerine, insan olarak kişisel başarılarımızla ülkemize ve ülke insanımıza yaptığımız katkılarımızla övünmenin yollarını aramalıyız.
Kürtlerin en marjinalleri bile bölünmeden söz etmiyor, ülkenin tamamında söz sahibi olmaktan söz ediyorlar!
Bunun için, biz Türklerin de, Türklüğümüzle kuru kuru övünmeyi bırakıp, gelecek kuşakların bizimle övünecekleri başarılara imza atmanın özel çabası içinde olmalıyız.
Kimi siyasilerimizin, ya da bazı aklı evvellerin, yüz yıllardır zaman zaman gündeme gelmiş bu tür olumsuz süreçleri, kan davası haline getirip, onur ve gurur meselesi yapma adına, insanlarımızın ölmesine, ülke ekonomisine akıl almayacak boyutlara varan zararlar verilmesine neredeyse çanak tutacak, hamasi çıkışlar yapmaları akıl alacak gibi değil.
Türkiye ve Türkiye’de yaşayan hepimiz için hayati önem taşıyan bu barış süreci başarıyla sonuçlanırsa, AK Parti’nin önünde kimsenin duramayacağı ortada.
Engellemeye kalkanların ise, siyasi mevta olacağı kesin!
İşte böylesine önemli bir dönüm noktasında, kırk katırla, kırk satır arasında kalan Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin yerinde kim olmak isterdi ki?
Aslında sürece destek verseler, etnise üzerinden siyaset yapmayı bırakıp, dünyalı ve insan olmaya odaklı, çağdaş bir yaklaşım sergileseler, belki de Ak Parti'ye akan oyu kendi lehlerine de çevirebilecekler!
Bizim siyasiler genellikle, önce kendilerinin, sonra partilerinin, en sonra da ülkelerinin ve ülke insanının çıkarlarını düşünüyorlar.
Rahmetli İnönü, Ecevit’e koltuğu kaptırınca partisinden ayrılmadı mı?
Ecevit de aynı yolu izlemedi mi?
Demirel DYP’yi siyaset sahnesinden silmedi mi?
Daha sayayım mı?
- BİTTİ -