Kışın anımsattıkları

27 Mayıs 1950'de Muş'ta Orman Bölge Şefi olarak göreve başladım. Askerden terhis olmuş, 19 mayısta sevgili eşim Rabia ile sade bir düğün ile evlenmiş ve 20 mayısta Cumhuriyet adlı yolcu vapuru ile Samsun'a hareket etmiş, oradan...

27 Mayıs 1950’de Muş’ta Orman Bölge Şefi olarak göreve başladım. Askerden terhis olmuş, 19 mayısta sevgili eşim Rabia ile sade bir düğün ile evlenmiş ve 20 mayısta Cumhuriyet adlı yolcu vapuru ile Samsun’a hareket etmiş, oradan kara trenle Genç’e gelmiştik. O sırada Genç-Muş demiryolu inşaatı devam ediyordu. Biz, Genç’ten şirketin servis arabası ile şantiyeye geldik. Bir gece bizi misafir ettiler ve ertesi gün kendi araçları ile Muş’a ilettiler. Böylece, duraklaya duraklaya 7 günde Muş’a ulaştık. Bilahare, Norşin’e atandım. Norşin (Şimdi Güroymak ilçesi) o zaman nahiye idi ve Nusret Barutçu adında Bitlisli bir babacan nahiye müdürü vardı. Bu zat, 1957 seçiminde DP’den milletvekili seçilmiştir. Gelelim 1950–1955 arasında Bitlis’te yaşadığımız kış hatıralarına. Norşin Bölge Şefliği, 1 ocak 1951 yılında bir çok işletme ve bölgelerle birlikte kapatıldı, benim de Bitlis’e merkez bölge şefliğine tayinim çıktı. O zamanları oralarda en az iki metre derinliğinde kar yağıyordu. O kış da her tarafta 2 metrelik kar vardı. Bitlis’e tayinim çıktığı halde, gidiş geliş olmadığından Norşin’de mahsur kalmıştım. Esasen, Bitlis’e gelsem bile, büro işinden başka yapabileceğimiz başka bir iş yoktu. Sonunda yerlerde bir metreden fazla kar olmasına rağmen mart ayında, havanın da açıklığından istifa etmek için, eşyalarımızı bir kızağa koyduk, hanımı da başka bir kızağa bindirdik, 3 kişi eşya kızağını, 3 kişi de hanımın kızağını çekerek, 15 kilometre mesafedeki Tatvan-Bitlis şosesine kadar geldik. Hanım o zaman 6 aylık hamile idi, kucağında da beyaz renkli, mavi ve yeşil gözlü Mışıl adını koyduğumuz Van kedisi vardı. Orada işletmenin pikabı bizi beklemekte idi. Böylece, bin bir müşkülatla Bitlis’e intikal ettik. Her tarafta insan boyunda kar var, şehir içi geliş, gidişler ancak yaya oluyor, çok köylerle irtibat yoktu. Herkes, yazdan odununu, tezeğini, yiyeceğini hazırlar, kışı evinde geçirirdi. Evler düz dam ve çoğu tek katlı idi. Çok kar yağdığından, damların çökmemesi için, 6 ay süreli kar küreyicisi olarak işçi tutulurdu, damlardan karların evin iki tarafına dökülmesi sonunda, evin etrafındaki kar yığını o kadar yükselirdi ki, artık evlere kardan merdivenlerle iner, damdan dama gidilir, gelinirdi. Nedense, o tarihlerde genellikle kış çok şiddetli geçer, karların erimesi haziran ayını bulurdu.Bu yıl da, aynı o yıllarda olduğu gibi kış çok şiddetli geçiyor ve çok kar yağıyor. Meteoroloji, her gün ne zaman kar yağacak, ne zaman hava soğuyacak, ne zaman don olacak bir bir haber veriyor. Galiba 1954 yılında idi, Tuna nehrinden Karadeniz’e sürüklenen buz parçaları, İstanbul boğazına kadar gelmiş, boğazı günlerce kapatmıştı. Yine 200 yıl önce Haliç’in donduğu tarihi bir gerçektir. Kim bilir bu yıl da kışın çok şiddetli geçeceği hususunda meteorolojinin tahminleri var, Allah, fakir fukarayı korusun.