Kırsal dönüşüm (2)

BİR önceki hafta, Türkiye genelinde kırsal algısını anlatmaya çalıştım. Bu hafta Alanya özeline gelmeden önce bir konudan daha bahsetmem gerekecek. Bugün kullandığımız kelimeler öylesine yerleşmiş ki, artık sorgulamaktan bile vazgeçmişiz....

BİR

önceki hafta, Türkiye genelinde kırsal algısını anlatmaya çalıştım.
Bu hafta Alanya özeline gelmeden önce bir konudan daha bahsetmem gerekecek.
Bugün kullandığımız kelimeler öylesine yerleşmiş ki, artık sorgulamaktan bile vazgeçmişiz.
“Köy” dediğimiz zaman, kalkınmamış alanlardan bahsederken, adeta alay etmek için “köylü” ifadesini kullananlara da sık rastlamaktayız.
Bu durum o kadar ilerlemiş ki, yasal düzenlemelerde bile izlerini görmekteyiz.
Örneğin Büyükşehir Yasası, köyleri köy olmaktan çıkarıp “mahalle” olarak adlandırmış, üstelik yöneticiler de gururla artık "Köy değilsiniz, mahalle oldunuz" demekteler.
Peki, sormak lazım, köy olmak mı, yoksa mahalle olmak mı daha fazla gurur vericidir?
Sosyal Demokrat anlayışta köy, mahalleden katbekat üstündür.
Mahalleler bizim toplu yaşadığımız temel birimlerdir.
Mahallenizde yalnızca oturursunuz, eğer mahallenin yerel esnafı değilseniz, başka bir mahalleye gidip orada çalışır, akşam vakti geri dönersiniz.
Ancak köyde yaşıyorsanız, üretiminizi de yaşadığınız yerde yaparsınız.
Komşularınız aynı zamanda sizin iş arkadaşlarınızdır.
Birlikte çalışır, üretir ve paylaşırsınız.
Bir mahalleye göre çok daha verimli bir üretim sağlarsınız.
Dolayısıyla yenilen yemekten, söylenen söze kadar her şey daha samimi ve daha doğal olur.
Bu nedenle, bugüne kadar Alanya köyleri ile ilgili hiçbir zaman “mahalle” deyimini kullanmadım,
kullanmayacağım da.
Köy olabilmek, köylü olabilmek, evet, bir gurur kaynağıdır.
***
Köylerin geride kalması, son yıllarda iyice belirginleşmiştir.
Yoksa 1960’lara 1970’lere bakıldığı zaman kent merkezine gelen her hizmetin köylerde de olduğunu görürsünüz.
O dönemde kent merkezi PTT santrallerinin yetersizliğinden yakınırken, şu anda köy dahi olmayan Çamyolu’na ve diğer 5-6 köye 1 ay içerisinde santrallerin kurulabildiğini, günün şartlarından köylerimizin de yararlanabildiği memnuniyetle görülmüştür.
Ancak 1980 sonrasında, kapitalizmin giderek baskısının artması, yatırımcıyı, sadece en çok kar edeceği yere yatırım yapmaya itmiş, köylerimiz neredeyse hiçbir hizmeti alamaz olmuştur.
Bugün 4,5 G çekim hızına sahip telefonlar şehir merkezinde kullanılırken, ne acı ki, bırakın interneti, telefonun bile çekmediği köylerimiz bulunmaktadır.
Daha da acısı, köylülerimiz bu durumu kabullendirilmiş, “Burada çekmez, şu tepeye varman lazım” denilmektedir.
Yatırımsızlığın sonucu olarak Alanya'mızın köylerinde bulunan imkanların birçoğunun köylümüzün imece usulü başarımları olduğunu hepimiz biliyoruz.
Örneğin Bayır Köyü’nde su ihtiyacı, köylülerin çalışmasıyla çevredeki bir kaynaktan köye getirilerek sağlanmıştır.
Yine birçok köy de buna benzer çalışmaları yaparken, yapamayan bazı köylerimiz ise halen susuz durumda yaşamaya çalışmaktadır.
Üstelik, köylü suyu kendi getirdiği için arıtma gibi kavramlara uzak olunduğu gibi, bunların denetiminin de ne derece sağlıklı yapıldığı da şüphelidir.
Normal bir hükümetin, bu konuya el atarak su ve kanalizasyon sistemlerini titizlikle kontrol ederek bir yapılanmaya gitmesi beklenirken, çıkan Büyükşehir Yasası ile tek yapılan bu suyun başına saat takılması olmuştur. Üretim sürecinin hiçbir yerinde bulunmayan hükümetin, “Su buldum, benimdir” gibi bir yaklaşımla hareket etmesi ciddi bir rahatsızlık da uyandırmaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi, tüm zorluklara ve ayrımlara karşın devletine saygılı, elindekiyle yetinmeye çalışan köylülerimizin her zaman yanındadır.
Hiçbir şekilde oy olmaya dayalı geçici çözümler peşinde olmamıştır.
Kapitalist sistemin ısrarla köy üzerinde oluşturduğu bu algıyı kırmak için çalışmaktadır.
***
Haftaya Ecevit döneminde "Köykent Projesi" olarak da bilinen proje çerçevesinde, bugün kırsal alandaki dönüşüm için neler yapabileceğimizden bahsederek yazı dizimizi tamamlamak üzere veda ediyor, saygılar sunuyorum.