Kırkıncı harami

PKK haydutlarının, Türk ordusuna, polislerimize karşı yapılan, otuz vatan evladının canlarını alan, ocaklarını söndüren, planlı 'Büyük Taarruzu” arkasından, içimizdeki 'şer cephesinde

PKK haydutlarının, Türk ordusuna, polislerimize karşı yapılan, otuz vatan evladının canlarını alan, ocaklarını söndüren, planlı “Büyük Taarruzu” arkasından, içimizdeki “şer cephesinde", “Kürt muhiplerinde” bozgun var! Kandil yaranından Hasan Cemal ve rüfekasının felekleri şaştı; ne diyeceklerini bilemiyorlar. Hâlâ mazeret arasalar da, çok güç… Şimdi açıkça veya kapalıca şekilde yazdıkları, söyledikleri, PKK'nın arkasında kimlerin olduğu… Saldırıyı şahinlerin yaptığı, hatta PKK'nın haklı olduğu, TSK tarafından tahrik edildiğine kadar, kafa karıştırıcı ve kendi kafalarının ne kadar karışık olduğunu gösteriyor. Aralarında PKK'yı uyaranlar var, "Kendi davanıza hizmet etmiyorsunuz” diye... Ve sıkı durun! Sorumluluğu TSK'ne, istihbarat zaafına yüklemek isteyenler de var!
***
Önce durumun adını doğru koymak lazım. Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, Mecliste konuşuyor: “Bu savaş değil, terördür” diye... Gene Meclisteki BDP'li kadın ise “Savaşın iki tarafından” söz ediyor. Fakat nasıl tanımlanırsa tamımlasın, “düşük yoğunluklu”, “asimetrik" savaş mı, ne adı verilirse verilsin, “savaş halindeyiz”, şehitler gene şehit! Vebali kimlerin boynuna?
***
Son PKK saldırısı hiç kuşkusuz zaten 27 yıldır süren terör savaşının, iç savaşın açıkça ilamıdır. Bunu bilmek ve gereğini bir devlete yakışan şekilde yapmak zamanıdır.
Murat Karayılan’dan sonra PKK'nın başına gelen eşkıya başı bilinen Cemil Bayık’ın, sözlerini hatırlayın: TSK’nin Kuzey Irak'a kara harekâtı hayırlı olur” demişti. PKK, böylesi bir güç gösterisiyle sonuç olarak TSK’yi Kuzey Irak’a çekmeyi hedefliyor. Kısacası iç savaşı tahrik ederek olayın uluslararası boyuta ulaşması için! Bayık açıkça söylemişti; “Bir kara operasyonu çok önemli siyasal sonuçlar doğuracaktır. Şiddetle bu sorunun çözülemeyeceği anlaşılacak, demokratik çözümün yolu açılacaktır.”
APO da yol haritasında aynı hedefi göstermişti. Şimdi plan yürürlükte!
***
Bu açık savaş ilanı karşısında, “Savaş hallerinde”, ülke sorunları hususunda fikir ayrılıkları, muhalefet olsa da, milli birlik içinde çekişmeleri askıya almak lazım. Başbakan Erdoğan ise PKK saldırısı üzerine bir milli birlik çağrısı yapmalı ve muhalefete örnek olmalıydı… Öyle yapmıyor; Son saldırıdan sonra şehitler konusunda terör konusunda “milli birlik” yerine, bunlar üzerinden muhalefetle atışmalara çanak tutuyor. PKK ve BDP’ye çatarken muhalefeti ve medyayı suçluyor, muhalefet daha duyarlı olmalıymış. Çözüm şekli önermeliymiş!
***
Erdoğan aslında aynaya bakmalı; AKP iktidara geleli şehit sayısı bine yaklaştı. “Kürt açılımı” Habur'da fiyaskoyla sonuçlandı Kuzey Irak'a gereken harekat için ABD’den icazet bekledi ve eşkıya ile güya mücadele ederken, onlarla pazarlık yaptı. Adamları onun talimat ve bilgisi dahilinde eşkıyalarla çay-kahve muhabbeti yaptılar… Eşkıyalara cesaret verdiler. Yeni Anayasa'da, APO ve eşkıyaları arasında imzalanan protokollerin, “barışçı çözümü” mümkün kılacak maddeler olacağı rivayeti var. Bu “rivayetin” doğru olduğu da BDP-PKK ve APO'nun verdiği sözlerden anlaşılıyor. Eşkıyalar bu “hayal kırıklığı” yüzünden azmışlar!
***
Erdoğan, açmazlar ikilemler içinde müşkül durumda! Köşeye sıkıştı ve sabrı taşan halkın öfkesi onun kapısına, Başbakanlık kapısına dayandı. Basına yaptığı uzun konuşması. gerçi “efradını camı" idi ama “ağyarı”, yani irdelenecek yanları çok. Akademik bir tarafından başlayalım: Son PKK cinayetleri, acilen kış bastırmadan kara harekâtını gerçekleştirmek için meşru oldu. Ama Erdoğan, son saldırı üzerine başlatılan harekâtın ”devletler hukukuna” göre “sınır ötesi sıcak takip operasyonu" olarak tanımlamakla meşru büyük harekata kendisi sınır koymuş oldu.
***
Erdoğan'ın büyük hatası “demokratik açılım” idi… Fiyaskoyla neticelenen bu açılım eşkıyaya cesaret verdi, zaman kazandırdı. Adamlarının eşkıya temsilcileriyle çay-kahve muhabbeti de öyle! Ancak hakkı teslim etmeli: Bugün basıl olunan netice tabii sadece Erdoğan'ın ve AKP'nin gaflet ve ihmallerinin sonucu değil, yıllar önceki iktidarların gafletler zincirinin son halkası... Ama bugün top Erdoğan'da. Erdoğan muhalefetten “Çözüm önerileri bekliyormuş”... Öneriler var ama o dinler mi?
MHP Genel Başkanı somut bir öneri yaptı: "Kara harekâtıyla Türk bayrağını Kandil'in tepesine dikin” dedi. Erdoğan bu sözleri ”Bayrak dikilirse terör bitecek mi?” diye aklınca, alaya aldı!
Şimdi çözüm mü ister? Kandil orada... Bayrak onun elinde... Artık o bayrağı diksin oraya... ABD'den icazet, Barzani'den medet beklemeden!
Erdoğan son açıklamasında, “Devletlerarası hukuk gereği sıcak takip yapılacak” dedi. Keşke Başbakan daha açık söyleseydi: Artık yapılması farz olan harekât her hukuki anlayışa göre, eşkıya çetesini ve başlarını Kandil'de vb. inlerinde bitirmek için meşru ve helal olacaktır. Buna ne yabancılar, ne AB, ne ABD ne de BM karşı çıkamazlar. Bu konuda “devletlerarası hukuktan" söz etmek, eşkıyayı devletle aynı kaba koymak PKK'yı cesaretlendirmek hatta onurlandırmak olur!
Fakat Erdoğan hâlâ “Bir yandan terörle mücadele edeceğiz, bir yandan da terörün istismar zeminini yok etmek için aynı kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz" diyor. Yani ”Oslo muhabbetlerine” devam!
Ve bu sırada, bu savaşta PKK ile mücadele edecek askerlerimiz, komutanlar “Ergenekon Vadisi"nde esir kampında... Bu şartlarda siz eşkıya olsanız ne yaparsınız? Taarruza, teröre devam!