GÜNLERCE
, Keykubat Sahilleri’ndeki erozyonu anlatıp, sorumlu yetkililerin, turizmcilerin(!) ve çevreci kuruluşların dikkatini bu yöreye çekmek istedim.
Konuya ilişkin kısa zaman aralıklarıyla altı yazı yazdım.
Özet olarak bu yazılarımda; “sorumlu yetkililerin, Keykubat Sahilleri’ne üvey evlat muamelesi yaptığını, oysa bu merkezin, Alanya turizminin can damarlarından biri olduğunu vurguladım…”
Her yazımda da Alanya’nın turizmcilerine serzenişte bulunup; onların bu ve buna benzer konulardaki duyarsızlığını vurgulamak açısından, “Alanyalı turizmciler” dedikten hemen sonra “ünlem imini” kullandım.
Yani?
Yani, “Böyle turizmcilik olmaz. Bir turizmci olarak kendi mülkiyet sınırlarınız dışında olup biteni görmezden, bilmezden, duymazdan geliyorsunuz. Oysa Alanya turizmi, bir bütündür. Bilesiniz ki, Keykubat Sahilleri varsa, Kleopatra Sahilleri, Konaklı sahilleri, İncekum Sahilleri vardır.
(…)
Deniz, Keykubat Sahillerini her yıl bir ila bir buçuk iki metre yiyip, yutuyor. Keykubat Sahilleri yok olmak üzere…”
dedim.
Her yazımın sonunda da; ses gelecek mi; gelecekse nereden, hangi yakadan, hangi turizmciden(!) gelecek diye bekledim.
Kemali Hacıkadiroğlu
ve Adnan Gökçe dışında ses veren olmadı.
Olmadığı gibi, “sen benim turizmciliği nasıl sorgularsın…” diyen de olmadı.
Ta ki, düne kadar.
Dün, İncekum Bölgesi’nde oteli olan kadim bir dost aradı ve yazılarımda “turizmci” dedikten sonra koyduğum “ünlem” iminin nedenini sordu.
Ardın da ekledi; “Sen benim turizmciliğimi, nasıl eleştirirsin?
“Eleştiririm” dedim; “Siz Alanyalı turizmciler, sadece kendinize Müslümansınız!”
Sonra da; bir an önce müdahale edilmezse, Keykubat Sahillerini bekleyen acı sonu anlattım.
Ve sordum:
“Siz üyesi olduğunuz ALTİD’te ne konuşup, neyi ya da neleri tartışıyorsunuz? Böyle bir konuyu, turizmle uzaktan yakından ilgisi olmayan benim gibi bir bankacı emeklisi mi gündeme getirip, gündemde tutmaya çalışmalı; yoksa geçim kaynağı turizm olan siz turizmciler mi?”
Ekledim;
“…Bundan önceki yıllarda genelde pırıl pırıl olan Keykubat sahilleri denizi, bu yıl hep boz bulanık.
Niye diye soran, sorgulayan yok.
Böyle turizm, böyle turizmcilik mi olur?
Siz nasıl turizmcisiniz?
Bayram tatili için Adapazarı’ndan gelen sekiz yaşındaki torunum bile “Dede, bu deniz hep pırıl pırıl olurdu. Bu kumsal, daha büyük, daha genişti. Ne oldu bu sahile?” diye sordu; siz sorup, sorgulamıyorsunuz.
Doğal dengenin bozulması sonucu oluşan bu duruma; sekiz yaşındaki torunum bile tepki verdi ama başta bu sahil üzerinde tesisleri olan turizmciler olmak üzere muhterem turizmcilerimizin(!) hiçbirinin, hiçbir şey umurunda değil…”
(…)
Kadim dosttan ses gelmeyince, birbirimize iyi günler deyip, karşılıklı kapattık telefonları.
* * *
Yineliyorum.
Turizm bir bütündür.
Alanya’nın her bir noktası, turizme konu her bir unsuru, tüm Alanyalı Turizmcilerin ilgi ve öncelik alanı olmalıdır.
Alanya Turizmini sekteye uğratacak tüm olumsuzlukların karşısında, tüm Alanyalı Turizmciler yekvücut olmayı, karşı durmayı öğrenmeli ve benimsemelidir.
Turizm ve turizmcilik bunu gerektirir.
YAZARIN NOTU: Bu vesileyle, tüm okurlarımın Kurban Bayramı’nı kutlar, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu sağlıklı, huzurlu, mutlu günler, mutlu yıllar dilerim…