Kent ayıları

Dönemin (2004 yılı) Belediye Temizlik İşleri Müdürü İbrahim Hacıkerimoğlu ile bir sohbetimiz sırasında kendisine, Bektaş Seyir Terası ile Tavşandamı arasındaki bölgeye neden çöp bidonu koymadıklarını sormuştum.

O da “Koymaz olur muyuz!?...Biz koyuyoruz, birileri de gelip bayırdan aşağı yuvarlıyor...” demişti.

Ağzım açık, baka kalmıştım.

Bu hayvani davranışlar halen devam ediyor mu bilmiyorum ama ben bunları yapanlara “Ayı” diyorum; sonra da gerçek anlamdaki ayılara haksızlık yapıyorum diye üzülüyorum.

Böyle bir şey olabilir mi ya?...

Bunu yapanlar, arabalarıyla o mekanlara çıkıp, gece manzarası izleyen biracılar.

Yani çocuklar değil, yetişkin insanlar.

“Kent ayıları”nca ortalığa saçılan bira kutuları, şişeleri, zıkkımlandıklarının arta kalanları…

Belediyenin temizlik işçileri tarafından düzenli olarak toplanıyor. Ortalık süpürülüp temizleniyor, eski çöp bidonunun yerine de yeni ve temiz bir çöp bidonu bırakılıyor.

Birkaç gün sonra, yine aynı veya bir başka “Kent ayıları” grubu geliyor, ortalığı doğalarına uygun biçimde batırdıktan sonra, çöp bidonlarını da aşağıya yuvarlayıp, inlerine zıbarmaya çekiliyorlar.


*  *  *

Yine bir tarihte (o dönemin) Alanya Türk Telekom Müdürü, telefon kablolarına ateş açanlar yüzünden devletin yüz milyarlarca zarara uğradığını söylemişti.

Ben de “Hadi ya! O kadar da değil…” deyince, cep telefonunu çıkarıp

kopan / koparılan kabloların fotoğrafların göstermişti.

“Bunlar her önüne gelenin eline, beline silah veren zihniyetin ürünleri…” dediğimi, müdürün de baş sallayarak onayladığını anımsıyorum.

… …

Ne yapsın sonradan olma kovboy bozuntusu ayılar!?...

Elbet ayılık güdüsüyle, bir yerlere ateş edip, ayılık duygularını tatmin edecekler. Onlar da Telekom’un iletişim kablolarını kendilerine hedef seçmiş.


*    *    *

Görünürde öğretim düzeyimiz artıyor belki ama “Kent ayılarının” sayısında hiçbir düşüş olmuyor.

Kentlerde doğduk, kentlerde büyüdük ama, genlerimizdeki “Dağlı yaşam” kalıntısı halâ baskın çıkıyor.            

Dağ taş, cadde sokak dişi ve erkek ayılarla doldu.

Yerlere sümkürenler, tükürenler, ziftlendikleri sigaraların izmaritlerini, zıkkımlandıkları çekirdeklerin kabuklarını yollara atanlar, yolları tuvalet, denizleri fosseptik olarak kullananlar,  yolları yarış pisti sananlar, motosiklet kullanmakla sirk cambazlığını karıştıranlar,  daha sarı ışıkta iken  kornaya abananlar, arabalarını diskoteğe çevirenler, Alanya Kalesi aydınlatmalarını kıranlar, kent mobilyalarını parçalayanlar ya da çocuğunun parçalamasına göz yumanlar, uygunsuz yerlere çöp bırakanlar, ......lar, .......lar, ........lar...                  


*    *    *

Geçenlerde Devlet Hastanesi'ne gitmiştim. Bir doktorumuz; “...Yazı üslubun çok sert” dedi. Yani demeye getirdi ki; “Sana yakışmıyor, üslubunu yumuşat...”

!!!!...

Bu olaylarla sürekli iç içe yaşayın, sonra da gelin “Beyefendicilik” oynayın...

Mümkün mü?...

Tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı olan, malımıza, mülkümüze ve de mülkiyet alanımıza bunca saldırı, bunca tecavüz olacak, siz de “Ricacı yöntemlerin” hâlâ caydırıcı  ve eğitici olabileceğini düşüneceksiniz.

Olmaz böyle şey.

İnsanların eğitimi farklı, ayıların eğitimi farklıdır.

İnsanlar, “İnsanca”, ayılar, “Ayıca” hitaptan anlar.