Çok az insanın düşünceleri duygularına yön verebilir fakat insanların çoğunda ise duygulardır düşüncelere yön veren. Yani kalptir aklı yöneten. Bazen buna ihtiyacı da vardır insanın ama insana düşen, aklın yöneteceği zaman ile kalbin yöneteceği zamanı birbirinden ayırmaktır. Salt aklın yönetimi gibi salt kalbin yönetimi de yanlıştır ve insanı yanılgıya sürükler.
Dünyaca ünlü Rus yazar ve düşünür Mihayloviç Dostoyevski "Ne garip değil mi? Sevdiğimiz insanın her yalanında bir doğru, sevmediğimiz insanın her doğrusunda bir yalan ararız" derken, bu konuya temas etmektedir. Yani duygularımızın, düşüncelerimizin önüne geçtiğini ve aslında yalan kim tarafından söylenirse söylensin aklın bunu doğru olarak kabul etmeyeceğini ama sevdiğimiz kişi söyleyince duygusal nedenlerle kabul ettiğimizi ifade etmektedir.
İşte binlerce yıldır insanların aldatılmasının ve kolaylıkla yönetilip yönlendirilmesinin altında yatan sebep de budur. Bir takım insanlar kurdukları meşru veya gayrimeşru örgütler ile çoğunluğun bağlı bulunduğu ve gönülden sevdikleri değerleri kullanmak suretiyle yönetme hakkını eline geçirerek istediklerini yapmış ama çoğunluğun duygularına yaslanarak her şeyi mubah gösterme akıllılığında bulunmuşlardır. Ve bu nedenledir ki, bunları destekleyen insan toplulukları yalanı, hırsızlığı, düzensizliği ve daha bir çok hukuksuz davranışı görmemezliğe veya onlara haklılık payesi giydirmek suretiyle aklama çabası içine girmişlerdir.
Kendi ülkemizden bu konuda iki örnek vereceğim. Birisi henüz hafızalardan silinmeyen Garipoğlu olayıdır, diğeri de henüz yakın tarihte Tarsus ilçesinde meydana gelen Özgecan Aslan olayıdır. Her iki olayda da vahşice cinayet işlenmiştir ve katillerin aileleri oğullarına sahip çıkarak haklılık payı aramaktadır. Akılları durduran bu olaylardaki ailelerin savunmaları tamamen duygusal nedenledir. Çünkü bu vahşilik onların akıllarının bile kabul etmeyeceği türdendir. Burada duygu düşüncelerin önüne geçmiş, kalp aklı yenmiştir. Bunun sebebi bireysel psikolojinin etken oluşudur. Yani "Bana ait, benim" diyen duygusal tavırdır.
Bireysel psikolojinin toplum yönetimi uzmanları tarafından kullanılması sonucu ise toplumsal psikolojiye dönüşür ki, bu da hukuksuz davranan idarecileri, toplumlara "Bize ait, bizim" dedirten akıl tutulmasına yol açar.
İşte İslam dini bu nedenledir ki, akla ve kalbe bu kadar önem vermiştir. Akıl ve kalbin birlikte, uyum içinde çalışmasını ve aralarında bir denge olmasını istemiştir. İslam dini, dolayısı ile de Allah (CC) saf akla ve saf duyguya güvenmemiş, aralarını bulup, denge sağlayacak olan bir üçüncü etkeni hakem olarak atamıştır. Bunun adı da vicdandır.
- DEVAM EDECEK -