İrade özgürlüğü sadece uçkurda

BAŞLIK size biraz sert görünse de, az sonra sizlerle paylaşacağım cümleler nedeniyle bu başlık benim gözümde hafif bile kalmaktadır. Türkiye seçime doğru ilerlerken, yolunu kapatmak, kesmek ve engellemek isteyen sayısız dış gücün...

BAŞLIK

size biraz sert görünse de, az sonra sizlerle paylaşacağım cümleler nedeniyle bu başlık benim gözümde hafif bile kalmaktadır.

Türkiye seçime doğru ilerlerken, yolunu kapatmak, kesmek ve engellemek isteyen sayısız dış gücün varlığı da yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başladı.

Almanya ile başlayan gerginlikler silsilesi; Hollanda, Belçika ve Avusturya ile devam ediyor.

Bunların içinde bilindiği üzere en çirkin ve en ileri gideninin Hollanda Hükümeti olduğunu düşünsek de, Almanya Hükümeti de ondan geri kalır bir durumda değil.

Anımsayın lütfen...

17 Mart 2016’da, Alman NDR televizyonunda bir mizah programında Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik ağır eleştiriler içeren bir video yayınlanmıştı.

Video, bir ülkenin cumhurbaşkanına saygısızlık ve hatta hakarete varır bir içeriğe sahipken, Almanya bunun yayınlanmamasına dair hiçbir uyarıda bulunmadı.

Sonrasında MİT TIR’ları haberi sebebiyle yargılanan dönemin Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Cumhuriyet'in Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün 25 Mart’ta İstanbul Adliyesi’ndeki ilk duruşmasına, Alman Büyükelçi Martin Erdmann da katıldı.

Bundan sonra sayısı 10'u bulan bir dizi gerginliğe daha imza atan Almanya, son olarak 16 Nisan'daki Anayasa Referandumu çalışmaları kapsamında Almanya’da Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin seçmene yönelik yapılacak programlara izin vermemesi yeni bir krize sebep oldu.

Ve son olarak Hollanda...

Hollanda da maalesef Almanya gibi diplomasi ve demokrasiye tamamen aykırı hareket edip Türk bakanların, hele ki bir ülkenin Dışişleri Bakanı'nın ülkeye girişini engelleyerek, "laiklik" adı altında ne kadar "yobaz" bir yaşam sürdüklerini kanıtlamış oldu.

Hem Almanya hem de Hollanda için söylenmesi gereken onca şey olmasına rağmen, dilimin tutulduğu noktadayım.

"Dış güçler Türkiye için sistem değişikliğini istemiyor, işlerine gelmiyor" derken, ben pek çok kişinin güldüğünü çok net hatırlıyorum.

Hem Almanya hem de Hollanda hükümetlerinin farkına varmakta güçlük çektiği bir nokta var.

Bir başka ülkenin vatandaşına vatandaşlık, çifte vatandaşlık ya da oturum izni verirken o ırkın kökenine duyduğu bağlılığı göz ardı etmek gibi bir lüksünüz olamaz.

Ülkenizde başka bir ırkı barındırma kararı aldıysanız, o ırkın da hak ve fikirlerine en az kendi ülke vatandaşlarınız kadar saygı duymakla yükümlüsünüzdür.

Kaldı ki hangi çağ ve zamanda yaşıyoruz?

Siz hangi güce ve hangi yapıya güvenerek bir ülkeyi milyonları temsil eden bakanları polis güçleri ile sınır dışı etme cesareti buluyor ve bir ülkenin Dışişleri Bakanı'nın ülkeye girişine yasak koyuyorsunuz?

Bu nasıl bir saygısızlık, nasıl bir tutum, nasıl bir laiklik anlayışı?

Yoksa korku mu bunun nedeni?

Dışişleri Bakanlığı makamı demek, bir ülkenin başka bir ülke ile birebir muhataplık makamı demekken, siz nasıl o kişinin görevine engel olabiliyorsunuz?

Bunun temelinde yatan esas şudur.

Dış güçler Türkiye’nin ilerlemesinden ve gelişmesinden bariz bir şekilde çekinmektedir.

Tarihinde dünyanın 3'te 1'ine sahip Osmanlı İmparatorluğu'nun torunlarından çekinmeleri normal tabi.

Türkiye ilerler ve gelişirse Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türk milleti zekidir, çalışkandır" diye bahsettiği o asil Türk milleti dünyayı sallayabilir.

Açık ve net olarak görülen, Hollanda sadece uçkurunda özgür bir ülkedir.

Zihni kilitli ve baskı altındadır.

Erkek erkeğe ve kadın kadına evlilik laiklik değil, sapkınlıktır.

Bu saatten sonra kimse bana "Hollanda laik bir ülke" demesin.

Laiklik fikirlerde ve zihinlerde başlar, uçkurda değil.

Önümüze konulan tüm engellere karşı zihinlerimize pranga vurdurmayacağız.

16 Nisan'da daha refah yarınlar için oyumuz "Evet" olacaktır.