30 maddelik "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda, 10 Aralık 1948'de, imzalandı. Üzerinden tamı tamına 65 yıl geçmiş. O bildirinin ilk maddesi hepimize der ki: " Bütün insanlar; hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı, kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar." Biz bugünü, 2013 Türkiye'sinden üzülerek söylüyorum ki, insan haksızlıkları manzarasıyla hatırlıyoruz.
Ne yazık ki bugün, dünyada 2 milyar insan, hala aç, sefil ve de korunmasız... İhlalde Rusya'dan sonra, ne acıdır ki, 2'nci sıradayız. İfade özgürlüğü, derseniz muamma; kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık, tavan yapmakta! Hak, hukuk ve vicdan yoksunu yaşayanlar, dahası buna, göz göre göre, göz yumanlar, güçlünün güçsüzü ezerek üstünlük yaratışı, egosunu tatmin edişi ve enteresan adalet sistemi...!
Dünya Ekonomi Forumu'nun (DEF) yayımladığı '2013 Cinsiyet Ayrımcılığı Raporu'na göre Türkiye'nin kadın - erkek eşitliği endeksindeki yeri, 136 ülke arasında 120'nci sırada... Her ay, her hafta, hatta her gün sayısız kadın, genç kız, hatta çocuk, sözlü, fiziksel, cinsel tacize uğruyor. En acısı da tacize uğrayan bu insanlar; ya susturuluyor, ya da suçun failleri birkaç ay hapse girip, tatil yapar gibi!, nasıl olduğu bilinmez bir AF ile salınıveriyorlar. Çok acı!
Uluslararası Af Örgütü, İstanbul 'Gezi Parkı' olaylarından dolayı polis uygulamaları sonucu 8 binden fazla kişinin yara aldığını, psikolojilerinin bozulduğunu istatistiksel olarak ortaya koydu. Acı bilançoya baktığımızda vücudunun çeşitli bölgelerine isabet eden patlayıcı maddeler nedeniyle hayatını kaybeden insanlarımız ve gözü yaşlı aileleri, bugün hala ciğerimize batıyor. Hala yoğun bakımda tedavi gören ve bilinci kapalı olan B.E.'nin hayati durumu ise ciddiyetini koruyor. İnsan Hakları Beyannamesi Madde 5 der ki: "Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.". Evet... Özel hayatın gizliliği ilkesi de ne yazık ki ihlal edildi. Kişilerin ev ve iş yerlerinde yapılan hukuksuz aramalar, bilgisayar ve kişisel eşyalara el konuluşu, sosyal medya hesaplarının takibi de ne yazık ki bilinen gerçekler arasında… Türk Tabipleri Birliği'nin verilerine göre ise 12 kişi ‘GEZİ’ olayları nedeniyle gözünü kaybetti. Dahası mı? Kırmızı fular, şapka vs takmak, davul çalmak, olduğu yerde durmak, oturmak gibi faaliyetler, suç sayıldı.
2005 yılında yürürlüğe giren ve 'Kamu Alanlarının Engellilere Uyumlu Hale Getirilmesi'ni öngören yasanın tanımış olduğu 8 yıllık süre, 7 Temmuz 2013 itibariyle doldu. Sizce her ilimizde, ilçemizde gerekli düzenlemeler ve uyumsal çalışmalar yapıldı mı dersiniz!? Yapıldıysa da sizce bugün, gerçekten yeterli mi? Hiç sanmam… Bugün hala engelli vatandaşlarımız, hali hazırda var olan sıkıntılarına bırakın çözümü muhatap bile bulamıyorlar. Oysaki İnsan Hakları Beyannamesi Madde 3 der ki: "Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği, herkesin hakkıdır.'. İş hayatında engelli vatandaşlar için ayrılan kontenjanın içerisine girebilenler şanslı kesim evet, belki; ama peki, ya diğerleri? Çalışmak isteyip de başvurusu sırf 'engelli olduğu için' reddedilenler... Onlar, fazla bir şey istemiyorlar ki! Tek istedikleri nefes alıp verdikleri şu hayatta diğerleri gibi özgürce yaşayabilmek... Diğerlerinin biraz daha farkındalık sahibi ve duyarlı kişiler olması... Saygı ve sevgi... Fazlaca saygı!
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu 2013 Türkiye İlerleme Raporu'na göre; Lezbiyen, Gay Biseksüel, Transeksüel ve İnterseksüellere (LGBTİ) yönelik nefret saldırıları ve söylemleri de giderek artış göstermekte... Pek çok insan, cinsel oryantasyonu (yönelim) nedeniyle şiddet görmekte, iş bulamamakta, aşağılanmaktadır. LGBTİ'lere yönelik işlenen suçlarda ise failler, “İyi hal” ve “Haksız tahrik” indirimlerinden yararlanmaya devam ediyorlar.
Ne kadar da garip değil mi!? Bunlar, işin görünen tarafları aslında. Dile almak kolay evet; ama nedense çözüm üretmek, hep zor gelir, değil mi? Oysaki keşke daha çok farkındalık sahibi olunsa, daha saygılı ve barışçıl bir ortamda nefes alınıp verilebilse... Dünya İnsan Hakları Günü'ne 1738 gün sonra tahliye edilerek ailesine kavuşan Sayın Mustafa Balbay'ın özgürlüğüyle başlamak, inanın çok güzeldi. Türkiye'de 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü, Balbay'ın da dediği gibi çok uzun zamandır 'İnsan haklamaları' haline gelmiş olsa da evet, geliştirilen ve bugün çok daha iyi hale getirilen pek çok güzel şeyi de yok sayamam… Düşünüyorum da aslında olması gereken şeyler, tüm olumlu tarafta sayacaklarımız…
İnsanlık dışı, aşağılayıcı muamele ve cezaların olmadığı; yaşam, özgürlük ve düşünce hakkı elinden alınmamış insanların barış, sevgi ve adalet içinde yaşadığı bir dünya özlemiyle... İnsan Hakları Günü kutlu olsun.