ÇOCUKLARIMIZDAN
başlayarak, bir sürü şeyi, birilerinden bir biçimde öğrenerek, bilgi çıkınımızı doldurup dururuz.
Birilerinin bize öğrettiklerinin ne kadar doğru ya da yanlış olduğunu genelde sorgulama gereğini bile duymadan bunlara inanarak, ezberleyip papağan gibi tekrarlayıp dururuz.
Düşünsel yaklaşımlarımız başta olmak üzere dinsel, mezhepsel, ideolojik tercihlerimiz de bu şekilde oluşur.
“Yaratıcı kişiler, geçmişi yenip geleceği yaratırlar.”
“Sürü içgüdüsünü yenmiş, kendi kendinin efendisi olabilen bireylerin olduğu bir toplum sürekli gelişir ve kalkınır.”
Çok daha önemlisi "Başkalarının düşüncelerine göre hareket edeceksek, kendi düşüncemizin ne anlamı kalır” demiş Oscar Wilde.
Tabii ki, kimi beyinler, belli bir yaşa geldikten sonra, karşıt düşünceleri, inançları ve yönelişleri de araştırıp, inançlarıyla karşılaştırarak, belli bir sorgulama içine girebilmekteler.
Ama maalesef bu tür insanlarımızın sayısı oldukça az.
Aslında bir düşünürün söylediği gibi "Bir düşünceye takılıp kalma. Gerçeği bir düşünce aydınlatamaz." gerçeğine yöneldiğimizde, sürekli araştırıp tartışarak, inançlarımızı korkmadan sorgulayarak, en doğruyu ve en güzeli bulabileceğimizi bilmemiz gerekir.
Tabii ki, yıllar boyu bize dayatılan ve ezberletilen şeylerden birden bire kurtulmamız, yeni düşüncelere ve inançlara yönelmemiz o kadar kolay olmaz.
Gene bir düşünürün söylediği gibi "İnsanları inandıkları şeyden alıkoymak, bir şeye inandırmaktan daha zordur. Zira kökleşmiş inançları söküp çıkartmak için uzun mücadeleye ihtiyaç vardır. Eski inançlar yerlerini yenilerine terk etseler bile, kökleriyle sökülmemişlerse en ufak bir zemin bulunca hortlarlar" sözüne kulak vermek gerekir.
Bu sözün ne kadar doğru olduğunu ben kendimden biliyorum. Hani halk arasında balıkla yoğurt yendiğinde zehirlenilir denir ya. Ben de yıllarca bu sözün etkisinde kaldığım için, taze balıkla yoğurdun yenmesinin hiçbir sakıncası olmadığını bile bile hala balıkla yoğurt yiyemiyorum.
Olaya bu açıdan baktığımızda, doğru, yanlış tüm inançlarımızın ve yönelişlerimizin tutsaklığından kurtulmak pek öyle kolay olmamakta.
Çok daha önemlisi, okuma, araştırma ve tartışma geleneği olmayan, ortak aklın önemini kavrayamamış, bencil, tatmin olmak bilmeyen bir oburluk içindeki birey ve toplumların, bu tür bir gerçekçiliğe yönelebilmesi de oldukça zordur.
- DEVAM EDECEK -