İnadına atarlar

Alanya'nın en sevdiğim noktalarından birisi olan Kızılkule'nin dibinde, denize nazır oturuyorum. Güneş etkisini kaybetmiş, akşam sefası yapmak isteyen müşterilerle dolu tekneler birbiri ardına denizde sıralanmış bekliyor. Sağ tarafımda...

Alanya’nın en sevdiğim noktalarından birisi olan Kızılkule’nin dibinde, denize nazır oturuyorum. Güneş etkisini kaybetmiş, akşam sefası yapmak isteyen müşterilerle dolu tekneler birbiri ardına denizde sıralanmış bekliyor. Sağ tarafımda kalan Tophane Mahallesi’nin o güzelim evleri beni selamlarken birden yanımda beliren birisi “Şu manzaranın güzelliğine bak” diyerek dibine kadar içtiği sigaranın izmaritini güçlü bir fiskeyle denize doğru fırlatıyor. Yaptığı hareket o kadar normalleşmiş ki yüksek haz hissettiği manzaraya karşı hiçbir şey olmamış gibi dalıp gidiyor.
Oysaki yarın ailesiyle birlikte o denize kendisi de girmeyecek mi merak ediyorum. 5 liraya alması gereken balığı 10 liraya almayacak mı? Kirletilen denize girmek istemeyen turist 5 yıldızlı tesislere hapsolmayacak mı? Yaptığı hareketle kirlettiği o kindar deniz, zamanı geldiğinde içinde biriken pislikleri sahile bir daha kusmayacak mı?
Bu yaşadığım olay bana eskiden sokaklara tükürmenin, sokağa ulu orta burun hınkırmanın hatta hınkırılmış ellerle el sıkışmanın normal olduğu dönemleri hatırlattı. Sanırım bundan 20 yıl sonrasında da “Kaybolması seneler süren atıkları denize atmak ne kadar aptalca bir şeymiş” diyeceğiz!
Fakat şimdi yapılması gereken ne? Madem o izmariti bir yere atacağız, neden denize atıyoruz? Çünkü karada biz yaşıyoruz ya sanırım ondan. O deniz bizim değil ya, o iğrençlik hemen gözden kayboluyor sanıyoruz ya ondan. Kültürümüze göre gözle görülmeden yapılan her şey mubah ya sanırım ondan. Aynı durum karada da geçerli. Kül tablasına gidene kadar sabredemeyen sigara tiryakileri mazgalları sigara izmaritleriyle dolduruyor. Oysaki o mazgalların bulunduğu kanal yine denize bağlanıyor. Ama nüans aynı. Göze görülmüyor…
Ben de kendime bu yaşananları sadece seyrettiğim için çok kızıyorum fakat her gün karşılaştığım bu sahneler karşısında hiçbir şey yapamıyorum. “Atma!” diyemiyorum. Yanlış anlamayın korktuğumdan değil, inadına atarlar ondan.
DİKMELİ BİR TABELA
Şu dünyanın ortasına acilen,
Tüm canlı varlıklara hitaben
Dikmeli bir tabela
Ve yazmalı kocaman harflerle:
Dikkat insan var!
(Tahsin Şentürk-Çevre Raporu)