İkili ilişkilerin virüsü: Kıskançlık

Kıskançlık, hemen hemen tüm çiftlerin yaşadığı ortak sorunlardan biridir. İlişkiyi diri tutan, çiftleri birbirine bağlayan az miktarda kıskaçlık duygusu, doğal olmakla beraber gereklidir de. Çiftler arasındaki bağı sağlamlaştırarak,...

Kıskançlık, hemen hemen tüm çiftlerin yaşadığı ortak sorunlardan biridir. İlişkiyi diri tutan, çiftleri birbirine bağlayan az miktarda kıskaçlık duygusu, doğal olmakla beraber gereklidir de. Çiftler arasındaki bağı sağlamlaştırarak, çiftleri bir arada tutar. Yoğun kıskançlık duygusunun hakim olduğu ilişkilerde ise ilişki, hem kıskanan hem de kıskanılan taraf için zor, sıkıcı ve çekilmez bir haldedir. Çiftler ilişkiyi yürütmekte zorlanarak ayrılma kararı almaktadırlar. Sevdiğini kaybetme korkusu, kimseyle paylaşmak istememe -ailesiyle bile- sarsılan güven duygusu ve aşırı hırs kıskançlığı ortaya çıkaran sebeplerden yalnızca birkaçıdır. Kıskançlık, kesinlikle hafife alınacak bir duygu değildir, hele ki yüksek düzeyde yaşanıyorsa. Bu duyguyu yoğun bir biçimde yaşayan çiftler, birbirlerinin hayatını kabusa dönüştürebilmektedirler. Bir kere, kıskançlığın pençesine düştünüz mü, cinsiyet fark etmeksizin, mantıklı düşünemez hale gelirsiniz. Hele bir de başkalarının söylediklerine çabuk inanan, çabuk dolduruşa gelen biriyseniz, işiniz çok zor demektir. Geçmiş yaşantılarımız şuanki tutum ve davranışlarımızı etkilemektedir. Kıskançlık duygusunun kökenine baktığımızda bu duygunun aslında, çocukluğumuzdan beri içimize işlemiş olduğunu görürüz. Bilhassa kişilik oluşumunun tamamlandığı ilk 5 yılda yoğun bir biçimde yaşanan kıskançlık, ilerleyen yılarda da peşimizi bırakmamaktadır. Küçükken babasının aldatıldığına şahit olan bir çocuk, büyüdüğünde kendisinin de aynı şekilde aldatılacağına inanarak, hayatına kimseyi almak istemeyebilir, şayet hayatına birini alacaksa bile ince eleyip sık dokuyarak partnerini bunaltabilir, aşırı kıskançlıklarıyla partnerinin özgürlüğünü kısıtlamak isteyebilir, otorite kurmaya çalışırken onu kendinden gitgide uzaklaştırabilir. Kişide meydana gelen bu baskıcı tavır, bilinçaltı tarafından doğal olarak kıskançlık olarak karşılanmaktadır. Bir önceki ilişkisinde ihanete uğrayan erkek: “Acaba aynı durumu yeniden yaşar mıyım” düşüncesine kapılarak, yaşayacağı bundan sonraki ilişki(ler)de güven duygusunu ön planda tutacaktır. Geçmiş yaşantılar, kişilerde çeşitli davranış ve davranım değişikliklerini meydana getirebilmektedir. Kişiye adımlarını sağlam atmak olarak görünen her türlü şey, partnerine göre, otorite kurmak isteyen, özgürlüğünü kısıtlayan, değil yakın arkadaşları hatta ailesiyle bile görüşmesine müsaade etmeyen, her durumda kendini haklı çıkarmayı başarabilen, sürekli kendisine itaat edilmesini, sözünün dinlenilmesini isteyen; şayet dedikleri olmazsa da hırçınlaşarak şiddete başvurabilen bir kişi olarak görünebilmektedir. Hele ki, kıskanılan taraf bu davranışları pekiştirtirse, bu sefer kıskanan kişi, daha çok otorite kurmak, partnerinin özgürlüğünü kısıtlamak, değil yakın arkadaşları, ailesiyle bile görüşmesine müsaade etmemek isteyecektir. Modern Psikoloji’ye göre kıskançlık, kıskanan kişinin özgüven eksikliğinden kaynaklanan bir duygu olarak kabul edilir. Kişi, sevdiğini paylaşmak istemez. Ona göre sevdiğini paylaşmak, onu kaybetmeyi kabullenmek demektir. Ortada şahıs kaynaklı bir kıskançlık var ise, bu normal şartlarda pozitif kıskançlık olarak kabul edilirken; herhangi bir tehdit unsuru olmaksızın sanrılarla hareket ederek partnerine sürekli şüphe ile yaklaşan kişinin kıskançlığı negatif kıskançlık olarak kabul edilmektedir. Negatif kıskançlığa sahip olan kişiler, partnerlerini her koşulda suçlayabilecek bir şeyler bularak, kendilerini haksız dahi olsalar haklı duruma getirebilmektedirler. Evden çıkmadan önce eşini sıkı sıkı tembihleyen, kapıyı kim çalarsa çalsın kesinlikle eşinin açmasına izin vermeyen, perdelere işaret koyarak eve döndüğünde perdelerin açılıp açılmadığını kontrol eden, sevdiğinin çarşıya, sokağa, eş dost gezmelerine gitmesine müsaade etmeyen, kendisi dışında herhangi bir erkekle/kızla konuşmasına katlanamayan, balkona çıkıp çamaşır asmasına bile aşırı tepkiler veren, hatta ve hatta sevdiğini aile bireylerinden dahi kıskanıp, bu duyguyu hezeyan derecesinde yaşayarak gününü zehir eden ve günü zehre çeviren insanlar var. Eşlerini eve bağlı tutmak için tehdit kullananlar, şiddete başvuranlar, kıskançlığı paranoyak düzeyde yaşayan insanlar da bu örneklerin sadece birkaçını temsil etmektedir. Kimileri yok yere suçlanmakta, kimileri ise iftiraya veya yanlış anlamaya kurban gitmektedir, Kendisini savunmasına fırsat verilmez bile. Halbuki sadakat ve sevgi tehditle değil; ancak ve ancak sevgi ve saygı ile sağlanır. Sevdiğiniz kişiyi baskı altında tutmaya çalıştıkça, onu kendinize daha çok bağladığınızı düşünmüyorsunuzdur umarım. Şayet düşünüyorsanız da, bu baskıcı tutumun her iki tarafa da ciddi biçimde zarar vereceğini aklınızın bir köşesine yazın, lütfen. Sevdiğinizin her hareketini takibe almak, şüpheci tavırlar sergilemek, yargılayıcı ithamlarda bulunmak, faal olmasına, arkadaşları ile bir şeyler yapmasına müsaade etmemek, içinizde yoğun biçimde yaşadığınız kıskançlığı öfke duygunuzla birleştirip harmanlayarak yansıtmak, karşı tarafı sizden daha çok uzaklaştırır, soğutur. Aşırı kıskançlık, ciddi kişilik bozukluklarının da habercisi olabilir. Kişi basit bir kıskançlığı paranoyak düzeye taşıyarak her harekete şüphe ile yaklaşmaya başlayabilir. Bu nedenle kıskançlığın size ve sevdiğinize zarar vermesi durumunda, psikofarmakolojik tedavi ve psikolojik yardım almak kesinlikle şarttır. Çözümsüz kalan kıskançlık olayları tahmin ettiğiniz üzere ilişkinin temelini sarsar. Siz siz olun ilişkinizi kaybetmek istemiyorsanız, kıskançlığı aşırı boyutlara taşımamaya gayret ediniz. Zira, aşırı kıskançlığın, size ve sevdiğinize zararından başka hiçbir şeyi dokunmayacaktır.
AŞIRI KISKANÇLIK YAŞAYAN KİŞİLER, BU DURUMLA
BAŞ EDEBİLMEK İÇİN NELER YAPMALIDIR?
İlişkilerde güven duygusunu zayıflatan en önemli nedenlerden biri, çiftler arasında açık iletişimin olmayışıdır. Birbirlerine saatlerce tavır yapan, trip atan, surat asan, kinayeli konuşarak günü zehir eden, imalı mesajlarla göndermeler yapan kişiler, farkında olmadan düzeltmek istedikleri hataları daha da çoğaltırlar. Yani, sağlıklı bir ilişkinin var olabilmesi için açık iletişim kesinlikle şarttır. Çiftler, birbirlerine nelerden rahatsız olduklarını, açık bir şekilde, tüm samimiyetleriyle dile dökebilmelidirler. Birkaç madde altında neler yapılabileceğini özetlemek gerekirse;

*Öncelikle sağlıklı iletişimin yollarını arayın. *Empati kurmaya özen gösterin.
*Birbirinize karşı daima açık olun. Kendinizi, ne istediğinizi, beklentilerinizi açık bir biçimde ifade edin.
*Kapalı iletişimden, kinayelerden, gereksiz yere tavır yapıp, küsmekten uzak durun.
*Gerekirse bir psikoloğa ya da psikiyatra görünmesi için onu destekleyin, hatta onunla birlikte siz de gidin.
*Ona, sık sık, aslında sizin için ne kadar mühim ve değerli olduğunu hatırlatın. Onu kaybetmek istemediğinizi söyleyerek sahip çıkın sevdanıza. İnanın, samimiyetiniz onu etkileyecektir.
*Olumsuz duygularınızla baş edebilmenin, siz istediğiniz sürece, mümkün olduğunu unutmayın. Yapmanız gereken tek şey bunu yürekten istemek ve olumsuz duyguların yerini olumlu duygularla doldurmayı başarabilmektir. Sevgi ve saygı bir ilişkinin mihenk taşıdır. Sevdiklerinize karşı yaklaşımlarınız saygı ve sevgi dolu oldukça; belki de içinizi kemiren, sizi baştan aşağı ele geçiren, kıskaçlık duygusunu minimize etmeyi başarabileceksiniz.