İki uçlu değnek

SİYASET içerikli köşe yazısı kaleme alan, hele de bunu Alanya gibi 'küçük” ama 'şirin” ilçelerde yapan gazeteciler için en zor günler başladı. Seçime 55-60 gün kala, hele de üç partinin adaylarının da başa baş gittiğinin...

SİYASET içerikli köşe yazısı kaleme alan, hele de bunu Alanya gibi “küçük” ama “şirin” ilçelerde yapan gazeteciler için en zor günler başladı.
Seçime 55-60 gün kala, hele de üç partinin adaylarının da başa baş gittiğinin konuşulduğu şu günlerde, kimin için ne yazsan anında tepki gösterilen bir süreçten söz ediyorum.
Misal, “AKP İlçe Teşkilatı ile AKP’nin Adayı olan mevcut Belediye Başkanı Hasan Sipahioğlu arasında kan ve doku uyuşmazlığı var” diye yazıyorum, anında gerek telefonla gerek sosyal medya aracılığı ile tepki yağıyor.
Sipahioğlu’na rakip olan partilerin ve adayların taraftarları, “Haklısın kardeşim, durma, korkma, aynen bunları yazmaya devam” diye LPG enjekte etme sınırlarını zorlarken, AKP kanadından, “Aramıza nifak sokmaya çalışanlar avucunu yalar. Biz Sipahioğlu’nu, o da bizi seviyor” diye aba altından sopa sinyalleri veriliyor.
Son dönemde baktım ki, bu “Sipahioğlu ile aramıza nifak sokmaya çalışanlar asla emellerine ulaşamayacaklar” sözü AKP’lilerde, (hele de daha düne kadar sütre gerisinden Sipahioğlu’na ateş püskürenlerde bile) bir klişe cümle haline gelince, kendi kendime, “Oğlum. El alemin Don Kişot’u sen misin? Bırak, kimin ne hali varsa görsün. Sevenlerin arasına giren kötü adam Erol Taş olma” dedim ve AKP-Sipahioğlu içerikli yazılara (deneme amaçlı) bir süre noktalı vürgül koymaya karar verdim.
Elbette Bay Başkan’ı icraatları üzerinden eleştirmeye devam edeceğim.
Elbette 2009 yerel seçim sürecinde, yapacağını söylediği pek çok projenin bugün seçime iki aydan daha az bir süre kala neden hâlâ temelinin atılmadığını sorgulayacağım.
Fakat…
Artık bir tek şey yazmayacağım.
O da, “AKP ile Sipahioğlu arasında doku uyuşmazlığı” mevzusu olacak.
Çünkü bu mevzu…
Harbiden de iki ucu garip değnek mevzusu gibi…


***

Gazetecinin sarı kartı
tazminat davası mıdır?

DÜN akşamüzeri, gün içerisinde kulağıma gelen bir duyum üzerine naçizane şöyle bir iki twit attım.
Dedim ki:
“20 yıllık gazetecilik serüvenim sırasında haber ve yazılarımdan ötürü hakkımda açılmış bir ceza veya tazminat davası olmamıştır. Ancak bu durum, ‘Bundan sonra da olmayacak’ manasına gelmez. Dileyen kişi veya kurum, dilediği haber veya köşe yazıma dava açabilir. Ben dün olduğu gibi bugün ve yarın da bugüne dek yazdığım ve yaptığım her haberin ve köşe yazısının dimdik arkasındayım. Bugünden sonra hakkımda açılacak herhangi bir dava, sonucunu görene dek mesleki yaşamında bana asla ‘Sarı Kart’ etkisi yaratmaz. Hakkımda açılacak herhangi bir dava, ‘O davayı açan kişi veya kurumun yumuşak karnının neresi olduğunu’ görmem için iyi bir ipucu olur.”
Meşhur hikâyedir.
Maçın hakemi o maçı satmaya karar verdiyse ve anlaştığı takımın rakibi olan en iyi defans oyuncusuna ilk 10 dakika içerisinde Sarı Kart gösterirse, geride kalan 80 dakikada Kırmızı Kart yememek için o defans oyuncusunun adeta elini kolunu bağlar, böylece anlaştığı takımın forveti ceza sahasında istediği gibi at koşturur.
Bu yüzden, bugün yarın “hakkımda açılmış bir tazminat davasının tebligatını” almak için heyecanla (!) bekliyorum.
Bakalım ilk Sarı Kart kimden gelecek?
Söz, gelir gelmez anında sizinle paylaşacağım.