Kısa bir aradan sonra tekrar sizlerle buluşmak çok keyifli. Bu süreçte yarı kapalı bir karantina dönemindeydim. Belçika’ya taşınmadan kısa bir süre önce geçirmiş olduğum Covid-19 dolayısıyla antikorluydum ve buraya gelirken de hastalığı atlattığımı beyan ederek aşı olmamıştım ancak bu durum bu süreçte aşırı kısıtlanmama sebep oldu. Kısıtlamalar artınca restoranlar, cafeler ve aklınıza gelebilecek her yere giriş için aşı sertifikası gösterme zorunluluğu geldi. Aşı olmayı talep ettiğimde de tarafıma kurallar gereği yeni kimliğimin üçüncü ayında vurulabileceğim bildirildi. Sizin anlayacağınız kısıtlamalar dolayısıyla bu üç ay, ev ve market dışında pek bir yer göremedim. Bu durumu WHO ve Türk Konsolosluk’u dahil pek çok yere şikayet ettim ancak kural netti. Sizin anlayacağınız aşı olmak isteyen biri olarak Avrupa’nın göbeğinde üç ay aşısız kaldım. Dolayısıyla yeni bir yer görüp, gözlem yapma şansım olmadı ama bugün geçen senelerde gitmiş olduğum Amsterdam’ı anlatmak istiyorum sizlere.
***
Amsterdam özgürlükler ülkesi olarak bilinirken el altından dönen aşırılıklar sadece sıradan bir turistin değil yerli yönetiminin de dikkatini çekmekte. Turist çekmeye yönelik tasarlanan “hayallerin şehri” imajı orada yaşayan yerli halkın da artık çok sıkıldığı ve bunaldığı bir proje. Yerel yönetim turistlerin Amsterdam’a gelmek için can attığı bütün kalıplara sınırlandırma getirmek için çalışmalar yürütüyor ve muhalifler tarafından özgürlüklere müdahale ediliyor denilerek eleştiriliyor. Amsterdam’ın içinde bulunduğu durum aklıma her aşırılıkta olduğu gibi mitolojik karakter İkarus’u getiriyor. İlgisi olanlar bilirler, takma kanatlarıyla alçaktan uçmak varken güneşe yakın uçmak isteyen İkarus’un kanatları yükseldikçe kendisine ağır geliyor ve İkarus düşüyordu. Amsterdam’ın da “sınırsız özgürlük” sloganı anlaşılan şimdilerde kendisine İkarus’un kanatları gibi ağır geliyor ve bu yüzden bir şeyler tepe taklak olmaya başladı.
***
Doğasına, havasına gelirsek ise kanallar, köprüler ve bence müzeler şehri Amsterdam. Van Gogh Müzesi sanat severleri ağırlarken, Madame Tussauds Müzesi ünlülerin balmumundan yapılan heykelleriyle sizlere kaliteli zaman etkinliği fırsatı sunuyor. Ayrıca ilgisi olanlara bira yapım aşamalarını anlatan ve bira tadımları da yapılabilen bira müzeleri mevcut. Amsterdam’a yakın konumlardaki lale bahçelerinden ve çiftliklerden bahsetmeden bitirmek istemiyorum. Tulpenroute denilen rota aralarında en meşhuru ve en çok tercih edileni. Yol üstünde görebileceğiniz lale tarlaları ve çiçek bahçeleri bir görsel şölen fırsatı. Organik ürün alışverişi için tercih edilen çiftlikler de yine Amsterdam’dan çok uzaklaşmadan ziyaret edebileceğiniz yerler arasında. Hollanda’da yaşayan arkadaşlarımın çoğu için haftalık çiftlik ziyareti bir rutin. Yumurta ve süt alışverişini buralardan yapıyorlar.
***
Bugün de kısaca Amsterdam’ı ve ona artık ağır gelmeye başlayan özgürlük sloganını konuştuk. Köşemi özlediğimi ve sizlerle buluşmanın yine çok keyifli olduğunu belirterek, şimdiden hepinize mutlu, huzurlu ve ekonomide istikrarlı yıllar dilerim.