Hırsızlık vardır çeşit çeşit… En bilineni olan mal hırsızlığından tutun da, kalp hırsızlığına kadar geniş bir yelpazede olur, “araklama” işlemi… Kişinin önceden ne denli önlem alacağına bağlı olarak can yakabilen…
Soyulanlar bilir, insan kendini iğfal edilmiş gibi hisseder hırsızlık sonrası… Kişi, malının gittiğine bakmaz da, haberi olmadan özeline girilmesine deli olur. Kendisini aptal yerine konmuş hisseder. Hırsızın yaptığının hesabını vermeyecek olması onu daha da sinirlendirir… Hırsız ve onu koruyanların “yavuz” çıkabilme ihtimali ise olayın üstüne tuz biber eker…
Çalınan mal ikinci bir pazarda satışa çıktığında, onu almaya hazır kendisinin benzeri bir alıcının varlığı, asıl insanın içini acıtandır. İnsanın doğuştan ahlaksızlığa teşne oluşu çaresizliği, yılgınlığı, başkalarına güvensizliği getirir…
Günümüz Türkiye’sinde ise hırsızlık edebiyatı çok zengin… Standart hırsızlıklar bir yana, alışılagelenden farklı olarak toplumu etkileyen daha da önemlileri var…
Başta, insanların geleceğini çalıyor hırsız oğlu hırsızlar. Bunu, onları umutsuzluğa düşürüp, düşlerini yok ederek yapıyorlar… Dünyanın başka köşelerindeki uygar, güvenli yaşam biçimlerini görüp ona öykünen insanın bu tür sevincini törpülüyorlar… Oradaki uygulamaları ülkesine taşıyabilmek isteyenin hevesini kursağında bırakıyorlar.
Güven demişken; onun hırsızlığı da var! Ötekileştirdiği, onu korumayacağını hissettirdiği insanı güven bunalımına sokuyorlar. Başta devlet olmak üzere korunacağı, kollanacağı, hakkının aranacağı bir kurumun, gerektiğinde yanında olmayacağı duygusunu veriyorlar insana… Böylece, itilmiş, ötekileştirilmiş, bir cemaat ya da guruba ait olmayan topluluklar, kendilerini koruma adına daha bencil, daha ketum, daha saygısız olabiliyor…
İtibar hırsızlığı en moda olanı… Kendinden olmayanı gözden düşürmek, hiçleştirmek ve yok etmek…
Bilgiyi, deneyimi, görgüyü de apartlıyor hinoğluhin. Çalıyor ve saklıyor; gerektiğinde kendisine aitmiş gibi satmak üzere…
Belki de en önemlisi, insanların enerjisini çalıyorlar! Yaşadığı topluma yararlı birey olmak, bu yoldaki birikimlerini, gücünü kullanmak isteyenlerin enerjisini düşürüyorlar. Birey, günlük rutinini yaşamak yerine, sürekli kendisine dayatılanla nasıl savaşacağını düşünerek verimsizleşiyor. Topluma katkısının işe yarayıp yaramadığını sorgulamaya başlayınca da zaten çözülme başlamış oluyor.
Bilinir; hırsızlığın en zor olanı taşınmazlardır… Taşınmazların soygunu için ya mal sahibinin bilgisiz, cahil olması ya da güvendikleri tarafından aldatılmış olması gerekir. Sınırları belirlenmiş bir varlığın, örneğin vatan parçasının satılma olasılığı gibi… Önlem mi? Onu da siz bileceksiniz gari…