Herkes için yazdım

İki yıl aradan sonra onuncu kitabım olan “Kötülüğün Yolları Nasıl Döşendi” yayımlandı. Anlaşılacağı gibi çok bilinen deyim olan “Cehenneme Giden Yolun Taşı Nasıl Döşendi” den esinlenerek böyle bir başlık tercih ettim.

Kötülük ve çürüme kavramları ise yine bilindiği gibi günümüz Türkiye siyasi rejimini tanımlarken sıkça kullanılan iki kelime haline geldi. Ülkenin önde gelen sosyologlarından Arif Keskin kötülüğün kurumsallaşması her şeyi çürütür derken yine bir başka akademisyen, Fatih Yaşlı “Çürüme kendiliğinden ortaya çıkmaz, düzen ayakta kalabilmesi için çürümeye muhtaçtır” der…

Dünyaca ünlü sosyal bilimci Hannah Arendt’in “Kötülüğün Sıradanlığı” isimli eserinde düşünme ve muhakeme yetisinin kaybolmasıyla kötülüğün nasıl kurumsallaşıp sıradanlaştığını anlatır. Eserindeki Nazi savaş suçlusu Eichmann’ın mahkemede kendisini, ‘yalnızca emirleri yerine getiren masum bir devlet memuru’ gibi tanımlamasından yola çıkarak onun ‘suçlu değil, itaatkarlığının kurbanı olduğunu’ söyler ve çok eleştirilir…

Aynı Arendt’in çalışmasında olduğu gibi kötülüğün şehirlerdeki örgütlenmesine bir şekilde girenlerin ilerde, “…biliyordum ama ülkemin/şehrimin yüce çıkarları için iş birliğine gittim”, ya da “…çaldığı/göz yumduğu konusunda eminim ama hizmet getiriyor” ve “…başkaları çalmayacak mıydı?” sözlerinin kötüyle ne denli dayanışma içinde olmasa da onunla çıkara bağlı ortaklık ve iş birliği yapıldığının bir göstergesidir.

Kitabın önsözü böyle açılıyor ama sonrasında bilgi alanım içinde olmayan sosyolojik irdelemeler yerine, son 22 yıl içinde tuttuğum günlüklerden oluşan notlar ve köşe yazılarımdan oluşan bir anlatı başlıyor. Ülkemiz ve Alanya’nın gündemi, 2002 yılından yani Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kuruluşundan bu yana geçen süre içinde birbirine geçmiş şekilde sıralanıyor.

22 yıllık bir almanak olarak adlandırılabilecek olan çalışmamda son derece nesnel olarak sunulan başlıklar, ülkemizin bu tarih dilimindeki geldiği yerin bir tesadüf olmadığını gösteriyor. Emperyalist yayılmacılığın son İsrail İran savaşında kendisini Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adı altında gösterdiği bir zaman diliminde, ülkemizi 22 yıldır idare edenlerin nasıl bu projeye uygun bir yönetim sergilediği apaçık anlaşılıyor.

Herkes için yazdım demiştim; ülke ölçeğinde düşünüldüğünde, bir din devleti oluşturma düşüncesinin/yola çıkışının, nasıl başından beri ince ince dokunup geliştiğini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurumlarının nasıl bir bir yok edilip elden çıkarıldığını, Fethullahçı terör yapılanması ile hangi ölçekte, nasıl iş birliğine gidildiğini sayfalar ilerledikçe göreceksiniz, anımsayacaksınız.

Yerel ölçekte ise; demokrat ya da liberal kimlik taşıdığını iddia etse de siyasi açıdan ayrıştığı yerel otorite ile iş birliğinde bulunanlar satır aralarında yer alıyor. Bunun dışında yerel yönetimlerin iş tutma etiği/yöntemi örneklerle, gazetelere çıkan manşetlerle irdeleniyor. Şehrin vazgeçilmezi olarak sunulan kişiler/kurumlar üstünden yaratılan dokunulmazlık ve buna bağlı üretilen yerel şovenist politikalar irdeleniyor.

Şehrin gerçekten demokrat insanları için de özellikle köşe yazıları içinde, Atatürk Cumhuriyeti’nin nasıl korunması gerektiği konusunda öneriler var. Ülkeyi yöneten siyasi rejimin yumuşak karnı olan, ahlaklı sayılabilecek hiç kimsenin karşı görüş üretemeyeceği doğrular yer alıyor kitapta.

Özetle; 22 yıllık günlüklerim ve Yeni Alanya ile Cumhuriyet gazetesinde yer alan köşe yazılardan oluşan kitap toplumsal bir hafıza oluşturma, yarınlara doğru bilgiler aktarma amacını taşıyor. Bir başvuru kitabı olarak…