Bir ömür denen şey o kadar kısa ki, bu gerçeği görebilmek için bile insanın vakti kalmıyor!
Şair, “yaş otuz beş yolun yarısı” demiş.
Biz de, şairin dediği yolun sonunu solladığımızın farkına daha yeni vardık!
İnsan gençliğinde çok şey öğreniyor ama bunların anlamını ya da doğru olup olmadığını ancak belli yaşlara gelince anlayabiliyor.
İnsan gençliğinde ölümü aklının ucundan bile geçirmediği gibi, bir sürü tehlikeli ve yanlış maceraya, ayağı yere değmeyecek bir biçimde, havalarda uçarak balıklama dalabiliyor.
Sorumluluk duygusundan uzak, bir bakıma asalak bir yaşam sürdüren bazı gençler, her tür eylemin içine girerek, ülke sorunlarını tırmandırırken, toplumsal travmalara da neden olabilmekte.
Demokrasiyi yeterince özümseyip benimseyememiş, demokrasinin bir kültür ve bir yaşam biçimi olduğunu kavrayamamış toplumlarda, bir sürü yapılanma, gurup olmanın güç verdiği gerçeğinden yola çıkarak, aidiyet duygusunun çekiciliğinden de yararlanarak, bu birlikteliği güçlendirmek için bir düşman bulur.
Her yapı bir düşman bulunca, düşman görülen yapılar da kendisini düşman gören bu yapılara düşman olur.
Bu bir kısır döngüdür.
Ülkemizdeki yapılanmalara bir bakın.
Siyasetten, sivil toplum örgütlerine, spor kulüplerine, etnik, dinsel ve mezhepsel yapılara kadar uzanan bir çizgide hep kutuplaşma ve çatışma var.
İnsanlar, nüfus arttıkça giderek yalnızlaştığı için, bir yapıda yer alarak, belli bir mensubiyet duygusu içinde kendisini güvenli hissetme ya da o yapıyla özleşerek kendisini daha güçlü ifade etme duygusuna yönelir.
Toplum, genellikle sürü mantığı içinde hareket ettiğinden, bireyler özgür iradeleriyle bir düşünsel açılıma yönelemez oldu.
Her alanda ve her anlamda bir mahalle baskısı var.
Birileri bir biçimde bizleri bir yerlere sürüklüyor.
Her şey, ya siyah ya da beyaz olarak görülüyor.
Renk cümbüşüne gözlerimizi kapatmış, bir nevi körleşmiş durumdayız.
İnsanoğlu giderek insanlıktan çıkıyor.
“Denemediği bir şey kalmayan insan, acaba bir gün “İNSAN”olmayı deneyecek mi?
Cadde ve sokaklarda gürültü yaparak insanları rahatsız edip canından bezdiren 15-18 yaşlarındaki gençlerin motosiklet terörüne yönelmelerini, toplumu korkutmaya, bu yolla da güçlerini ispat etme rezilliklerini nasıl izah edebiliriz ki?
Aynı şekilde, otomobilleriyle gürültü yapan ortalığı ayağa kaldırmaya çalışan hanzoların nasıl bir duygu içinde ne denli tehlikeli olabileceklerini anlamak için uzman olmaya gerek var mı?
Toplumsal kaosun ve çatışmanın tavan yaptığı bir süreçte, bu tür gençlerin, ileriye dönük olarak potansiyel tehlike olmasına rağmen, etkili ve yetkililerin bunlara dönük en küçük bir önlem almamaları ya da alamamaları da, bir başka tehlike olarak değerlendirilebilir!