Hayat zor

HAYAT şartları bazı eşleri ayırıyor. Ne yazık ki birçok eş boşanmakta, aileler ve çocuklar perişan olmakta. Yazmak kolay ama bir de evi yıkılana sorsak, her iki eşin dert yükü olduğunu görürsünüz. Dertlerin en büyüğü hayat şartları...

HAYAT

şartları bazı eşleri ayırıyor.
Ne yazık ki birçok eş boşanmakta, aileler ve çocuklar perişan olmakta.
Yazmak kolay ama bir de evi yıkılana sorsak, her iki eşin dert yükü olduğunu görürsünüz.
Dertlerin en büyüğü hayat şartları ve dengesiz gelir düzeyi.
Haneye giren para az, çıkan çok.
Hanım ve beyi çalışıyor.
Ama her gün artan giderler insanı isyan ettiriyor.
Eşler çözüm ararken, hanım beyinden, beyi de hanımından masrafları kısıp idareli olmasını istiyor.
Oysa ne fazla bir masraf, ne alınan lüks bir şey var.
Hepsi karınca kararınca, ihtiyaca cevap verebilecek ucuz şeyler ve muhakkak alınması icap eden eksikler.
Ama boşa koyuyorlar dolmuyor, doluya koyuyorlar almıyor.
Çocuklara okul ihtiyaçları anne ve babanın ilaçları, yeme içme, ev kirası, elektrik, su, telefon, servis masrafı, sigara, kahve, çay ve ulaşım.
Meyve yok, süt yok, yoğurt yok, çerez yok, tatlı yok.
Yine de bu para yeter mi?
Hayır, birçok kişi "Halim yok, çok yorgunum" diyor.
"Herhalde havadan" deniliyor.
Hayır, gıda eksikliğinden.
Et, meyve, yoğurt, süt ve yumurta yememekten.
Vücut, direncini kaybediyor.
Çektiğiniz para sıkıntısı, aldığınız para yeterli değil,
siz idare ediyorsunuz.
Ama çocuklar okula eski ve yıpranmış kıyafetlerle gitmek istemiyor.
Kimi bağırıp çağırıyor, "Ben bunu giymem, arkadaşlarım benimle dalga geçiyor" diyor.
Bazı çocuk da üzüntü ile kapıyı çarpıp çıkıyor.
Baba evde olmuyor.
Çocukların nazı hep anneyedir.
Anada durumu bildiği için üzmemek için babaya söyleyemez.
İçin için erimektedir.
"Neydik, ne olduk" diye düşünüyor.
O da çalışıyor ama para nereden yetecek.
Sağlığı da gittikçe bozuluyor.
Düşünmek zaten insanın sağlığını bozmaya yeterli, ilaçlar ateş pahası, maaştan kesiliyor.
Zaten maaş ne kadar ki?
Bu pahalılıkta dünya neden birdenbire öyle oldu.
İnsanoğlunun psikolojisi mi bozuldu?
Para ve mevkii hırsı aldı başını gitti.
Dost sandıklarınız düşman oldu.
Onun için aynaya bakınca yaşlandığımıza değil, bir barut fıçısının üstünde oturan dünyaya, canı giden insanlara, anasız babasız kalan çocuklara, çaresiz ana ve babalara, kazalarda sakatlanan insanlara, açlıktan kemikleri sayılan çocuklara, gittikçe batan küçük esnafa, yüzü kızararak bir ekmek parası isteyenlere rastlıyorum.
"Abla, hırsızlık yapmak istemedik" deyip verdiğim parayla koşup ekmek domates aldılar.
Artık fakirin katığı zeytin de alınamaz oldu.
Çok hayır sahibimiz var.
Veriyor.
Bazı kişi de çok varlıklı ama kimseye faydalı değil.
Oysa kim ne götürmüş dünyadan, yaptığı iyiliklerden başka.
Mevki için birbirimizi karalamayalım.
Şu kısacık yaşamda el ele tutuşup kardeşçesine kucaklaşarak "Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz" için deme zamanı gelmedi mi?
Sevgi, umut ve savaşsız denizde yüzlerce insanın boğulmadığı, karada binlerce insan kanının akmadığı, barışın simgelendiği bir dünya dileği ile yazımı Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiiri ile kapatıyorum.
Saygılarımla...

YAŞ OTUZ BEŞ
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün.
Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar.
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerede o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ayva sarı, nar kırmızı, sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.