Kürt-PKK sorunu konusunda, havanda su dövülürken, havandaki “taş” unutuluyor. Bu “taş”, sorunun temel taşı; Bölücülerin değişmez-değiştirilemez emeli: “Büyük Kürdistan”!.. Bu taş ezilmedikçe, kırıntıları da yok edilmedikçe, her şey boşuna, havanda su dövmek!
Önceki gece Nazlı Ilıcak bir TV programında, “Çözüm için bisikletin pedalını çevirmeye devam etmeliyiz, yoksa bisikletle beraber düşeriz" dedi… Meramı, eşkıyalarla müzakere... Programdaki refikleri . Nagehan Alçı ve Enver Aysever de "âmin" dediler.
Ne var ki, kadının “Bisiklet" dediği, sabit egzersiz bisikleti, pedalını ne kadar çevirirseniz çevirin, bir yere gitmez! Sadece nefes tüketir, kilo kaybedersiniz!
***
O programda başka inciler de döküldü: “Halkların kendi kaderlerini tayin etmeye hakları vardır” dediler. Yani Kürtlerin "Büyük Kürdistan"ı kurmak hakları varmış… Ya Türklerin, Türkiye'nin “kaderi”! Mâkus kaderimiz, yüzyıllar boyunca, kan ve can pahasına kurduğumuz, koruduğumuz bu vatanı, bir avuç çapulcuya teslim etmek mi? Müsaade etsinler; bizim için bu vatanın, milletimin kaderi, her şeyden, herkesin sözde kaderinden önce gelir!
***
O programda tek sağduyulu kişi Altan Öymen'di… Doğrusu ben onun bu saçmalara karşı “Büyük Kürdistan'dan ne haber?” demesini beklerdim. Ama o, kadınlara nezaketinden olacak, sormadı…
***
Bu konuda konuşulurken, ben, hep sorarım… Terörle mücadele ederken, eşkıyalarla "müzakere etmek” gibi bir garabetin mucidi–savunucusu, Başbakan Erdoğan'a gene soruyorum: “Ne pazarlığı yapılacak? Büyük Kürdistan”la geride kalacak Türk topraklarının sınırları mı tespit edilecek? Bu gibi, havanda su dövülen TV programlarında öfkem başına çıkıyor. Soruma yanıt almak için ekrana fırlayasım geliyor. ***
Kendi hikmetleri kendilerinden menkul bu adamlar, kadınlar "Barış için savaşıyorlarmış"! Aslında PKK'nın son eylemlerine rağmen, hâlâ eşkıyayı mazur göstermek, hatta haklı göstermek çabasındalar. Mesela Hasan Cemal, “Silahların susması, siyasetin konuşması lazım” diyor. Bunun için de, önce, TSK’nın silahları bırakması gerekmiş. Ordu silahı bırakacak, sonra eşkıya alandan kaçacak! Yağma Hasan'ın Böreği: Böyle yağma yok!
***
“Büyük Oyun" içinde “Küçük oyunlar" demiştim. Bu oyunlardan biri sahnede... Genelkurmay Kuzey Irak’a, Kandil'e doğru büyük kara harekatını başladığının detaylarını açıklamıştı. Bizler de "Türk bayrağını Kandil'e dikecekler" diye sevinmiştik ama hemen ertesi gün hayal kırıklığına uğradık. Gene Genelkurmay daha o kayıtlar ekranlardan, silinmeden, "Yanlış anlaşıldı, harekat sadece sınırlarımız içinde yapılmakta” diye yeni bir açıklama veya “kapatma” yaptı! Türk ordusuna hürmetime rağmen söylemek zorundayım; "Çevir kazı yanmasın!” Acaba nedeni, “Yukarıdan” talimat gereği mi? Erdoğan'ın başka hesapları, tasavvurları ve umutları mı var… Hâlâ Barzani'den ve peşmergelerinden medet ummak gibi… Veya son eylemlerin Suriye ve adamları tarafından tahrik edildiği savıyla, fırsattan istifade Suriye'yi, Esad'ı vurmak mı istiyor!
***
Türk ordusuna “sevgisi”, “malumdan malum” Bülent Arınç’ın şu sırada, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'i övmesi de manidar. Bu zatın birisini övmesi tekin değildir. Atatürk'ü övmesi riyakarlıktı, Özel Paşa'yı övmesi acaba nedendir?
Önümde bir fotoğraf var: Yeni Genelkurmay Başkanı Cumhurbaşkanı'nın önünde… Ordunun geleneği, kuralı, askerlerin üstleri önünde esas vaziyette boyunlarını eğmeleridir… Bellerini kırmaları değil! Bir fotoğraf karesi satırlara yoruma bedel!
***
Şamil Tayyar, iktidarın yanaşmasıydı… O şimdi AKP Milletvekili! Görevinden mertçe ayrılan Orgeneral Işık Koşaner'e, bir TV programında sataşmış. Neymiş, Koşaner Paşa'nın terörle mücadele derdi ve projeleri yokmuş! Aklı Ergenekon, Balyoz vb. sanıkları silah arkadaşlarındaymış ve akılları bu olan komutanlarla terörle mücadele olmazmış! Paşanın terör konusunda ilgisiz olduğu yalanını geçin bir kalem ama aklının ve gönlünün doğru yerde olduğu muhakkak... Aynı duyguları beslemeyenlere ibret.
Şamil Efendi, terörle mücadelede asıl zaafın bu mücadeleyi yapmış ve en iyi yapabilecek olanların, bu iktidarın “esiri” olmalarında aramalı!
***
Libya lideri Kaddafi'nin sonunun, linç edilerek öldürülmesinin fotoğrafı çok acı geldi bana... Bir bakıma, zalimlere ve despotlara ibret ama gene de, çağımızda böyle hunharca olmamalı! Evet, Kaddafi belki halkına kötüydü ama unutmayalım: Şimdi onun vurulmasında ortak hareket ettiğimiz NATO ve müttefiklerimiz, Kıbrıs Barış Harekatı esnasında, bize silah ambargosu koymuşken, Kaddafi Türk ordusuna uçaklarla mühimmat, yakıt vb. göndermiş, hatta yüklemelerine bizzat yardım etmişti. O zamanın gazetelerine bakın... Evet, bunu da unutmayalım ve Kaddafi'ye hakkımızı helal edelim, Allah'tan rahmet dileyelim!