TÜRKİYE
, askeriyenin vesayetinden kurtulmaya kalkarken, yağmurdan kaçayım derken doluya tutulup, Gülen belasıyla karşı karşıya kaldı.
Türkiye’de Rabia işaretiyle konuşma yapmanın ne anlamı olabilir?
Türkiye’yi laik, demokratik bir hukuk devleti çerçevesinde, sağlıklı bir yapıya oturtabilmek için, tek devlet, tek millet, tek bayrak ve tek vatan anlayışının benimsenmesi için, devlette liyakat ön planda tutulmalı ve bu anlayış Rabia işaretiyle değil beş parmakla gösterilmeli.
“Onların topu tüfeği varsa, bizim de Allah’ımız var” demek kadar yanlış bir şey olamaz.
Dünyada herkes bir dine inanarak Allah’a yöneliyor.
Yani, Allah’a inanmayan sadece çok az sayıda ateist var.
Madem her şeyi Allah’a bırakıyoruz, ne diye yüzlerce koruma ile gezip, ülke güvenliği için asker ve polis besleyip, silahlanmaya milyon dolarlar harcıyoruz?
“Mazlum milletler Türkiye’ye gönül bağlamış.”
“İslam ülkelerinin umudu Türkiye’dir.”
“Dünyaya hakim olan düzen değişmelidir” diyerek, diplomasi dilini bırakıp, dünyaya meydan okuyup yiğitlenerek, yeni bir dünya düzeni ütopyasına yelken açmaya kalkar, başka ülkelerin içişlerine burnunuzu sokarsanız, dünyayı karşınıza alır, böylesine rezil ve çirkin darbe girişiminde bile, size sahip çıkan ülke sayısı parmakla gösterilecek kadar az sayıda olur.
Sahip çıkanlar ise, bizi çok sevdiklerinden değil, kendi çıkarlarına olduğu için, böyle bir tavır içine girerler.
Tüm uluslararası ilişkilerimizde, ülkemizin ve ülke insanımızın çıkarlarının düşünülmesi ve ilişkilerin karşılıklı çıkara dayandırılması gerekirken, belli bir duygusallık içinde, dinsel, mezhepsel ya da etniseye dayalı birlikteliklerin öne çıkması, Türkiye’yi yalnızlığa sürüklüyor.
Ülkemiz böylesine kritik ve zor bir süreçten geçerken,
kimi siyasetçilerimiz sürekli konuşmakla ve konuşma hazırlamakla meşgul olduğundan, düşünmeye vakit bulmalarının çok zor olduğu kanısındayım.
Özellikle Cumhurbaşkanımızın sürekli ekranlarda olması, her tür kararın onun tarafından alınması, yürütmenin başı Başbakanın By-Pass edildiği gibi bir intibanın doğması, belli kaygıları da beraberinde getiriyor.
Başbakan’ın uzlaşmacı tavrı, siyaseti olumlu bir biçimde etkileyerek renk katarken, sürekli başkanlık sistemini gündemde tutarak, Cumhurbaşkanına övgüler yağdırması, belli endişelerin ve de belli kutuplaşmaların yeniden hortlamasına neden olabilir!
Böylesine zor ve kritik bir dönemde, Taksim’e kışla yapılmasındaki ve devlet başkanlığındaki ısrarı da anlamak mümkün değil.
Siyasi aktörlerin, demokrasiye sahip çıkıp darbelere karşı çıkışlarındaki birlikteliği ne kadar alkışlasak azdır.
Özellikle de, Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın darbe gecesindeki dik duruşları, halkı meydanlara çağırmaları ve de halkımızın meydanları doldurup, tankların ve silahların üzerine gitme cesaretini göstermeleri inanılır gibi değildi.
İstisnasız herkese, darbeye karşı çıkan askerimize, polisimize, siyasilerimize ve halkımıza milyonlarca kez teşekkür ediyor, minnettarlığımızı sunuyoruz.
Bu güzel tabloyu, ilkel siyasi hesaplar yüzünden kimse sabote etmemelidir.