1980 öncesinin içi boş, soyut kavram ve sloganlarının ezberciliği hala devam ediyor.
Marksizm’in kolektivist ekonomik modeliyle, komünizmin silahlı gücü olarak düşünülen, işçi kesimini savaşa sürebilmek için kullanılan, “Proletarya diktatörlüğü” aldatmacası da artık bütün dünyada iflas etmişken, Türkiye’de hala Marksist anlamda bir solculuktan söz edenlerin bulunması çok ilginç!
Daha da önemlisi, yıllar boyu Komünist öğretinin teorisyenlerini yetiştiren ve dünya gençliğini peşinden sürükleyen SSCB ve Çin’deki sol ustaların bile heykelleri meydanlardan indirilerek, kapitalizmle kucaklaşıp, emperyal yolla kalkınma başarısı gösterirlerken, bizde hala sözde Marksistler bu saçma çizgide koşuşturmaya devam ederlerken, Marks ve Engels’in asıl ayakta kalması gereken felsefi yaklaşımları hiç gündeme bile getirilmiyor, ya da getirilemiyor!
İşin çok daha ilginç yanı, Rusya’daki Bolşeviklerle Menşevikler mücadelesinde Lenin "Biz Bolşevikler sosyal demokratız" derken, Menşevikleri komünist olarak tanımlıyordu. Olaya bu açıdan bakarsak, Türk solu SSCB’deki sosyal demokrasiyi değil Avrupa’dakini benimsemişti.
Günümüzde bazı aydınlar Marksizm’le ya da Atatürk ideolog olmamasına rağmen Kemalizm diye bir yeni arayışla, kendilerine göre belli tabular yaratıp bu tabulara tapınarak, bu tarihi büyük isimlerden yararlanmanın uyanıklığına gitmekteler.
Bakın bu konuda bir sol düşünür ne demiş:
"Bir takım sözde Marksistler manifestoya dindar bir tutucunun İncil’e yaklaştığı gibi yaklaşırlar.
Marx ve Engels hiçbir zaman tarihin geleceğini çizmeyi ve gelecek sosyalist kuşakları bağlayıcı bir dizi doğma (dar kalıplar) sıralamayı düşünmediler. Manifestoda da görülen bir tarih kuramıdır, insanların davranış ve düşüncelerini son çözümde hayatlarını kazanma biçimlerinin belirlediğini kabul eder, böylece her toplumun temeli onun ekonomik yapısıdır ve bu yüzden de tarihin itici gücü ekonomik değişmedir. Üretim güçleri, üretim ilişkileri ve biçimi toplumun ne yapması gerektiğini ortaya koyar."
1830'lardaki Marks ve Engels ve 1920’lerdeki Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşadığı koşullardaki üretim güçleri, üretim ilişkileri ve üretim biçimiyle, bugünkü yapı aynı mı ki de, onların o tarihte, o günün somut koşullarına göre ortaya koydukları çözümler bugün çözüm olabilsin?
Şahsen ben, sol düşünsel ya da ideolojik açılımlar adına bugün üniversitelerdeki ve meydanlardaki gençlerin, nasıl bir sol hayal ettiklerini cidden merak ediyorum.
Çok daha önemlisi, bu gençlerin solun ne olduğunu bilip bilmediklerinden de o kadar emin değilim!
Geçmişte birileri nasıl bizi kullandılarsa, şimdi de birileri kendi çıkarları için bu gençleri kullanıyor olmalı!
İşin en acı yanı da, bizim gibi dinozorlardan bazılarının, hala aynı çizgide dolap beygir gibi gözü kapalı dolanıp durmaya devam etmeleri!
Tabii ki bu yazıdan sonra, bu dostlar, bir ağızdan bana "DÖNEK" diye bağıracaklar.
Ben bu dostları "DÖNEK" denmesin diyerek, gerçeklere gözlerini kapatıp, dönmemeye direndikleri için kutluyorum!
"Dünyada değişmeyen tek şey değişimdir" gerçeğini görmezden gelip, değişmemekte direnenlere ne denebilir ki?
Ruslar, Çinliler ve tüm dünyadaki eski komünistler dönerken, dönmeyen tek bizim proletarya diktatörlüğünü savunan komünist kolektivistler.
Ben yine de, Marksizm’in, ideolojik ve ekonomik boyutuyla değil ama salt felsefi boyutuyla sarmaş dolaş olmaya devam edeceğim.