Cenab-ı Allah (C.C.) insanları, kendisini ve kendisinin yaratıcı ve mutlak güç ve hayat sahibi olduğunu bilsinler diye yaratmıştır. Yarattığı insanın genlerine mutlak güç sahibine yönelmesi ve bu güç karşısında eğilmeleri refleksini vermiştir.
Ne yazık ki insanoğlu kalbine ve beynine mutmain bir nefisle Allah’ı yerleştiremeyince nefis ve şeytanın iğvasıyla bükemediği her bilek sahibi karşısında eğilme, en azından, korkularının esiri olarak haksızlığa bile bile susma tavrını sergilemiştir.
Gücünü keyfi kullanmayı kendisine hak bilen zalimler de saraylarını çıkarcılar ve korkakların sırtına kurmuştur. Sonucunda güçlünün keyfi adaletin önüne geçmiş, dünya onların keyfine terk edilmiştir. Onların yanlış icraatının, korkakların onamaları ile hukuka ve adalete uygunluk kazandığı zannı hâkim olmuştur.
Tabii ki bu durum aynı zamanda zalim güçlülerin sonunu hazırlayan en önemli etkenlerden birisi olmuştur.
11 Eylül 2011 olaylarının arkasından Usame bin Ladin isminin ortaya atılmasından sonra bir dostumdan, “Kendisinin Suudi Arabistan’da çalıştığı yıllarda bu ülkenin en büyük müteahhitlerinden baba Bin Ladin’in bir kısım inşaatlarına danışmanlık yaptığını, çocuklarından birisi olan Usame’nin Ruslarla savaşan Afganistan’a cihad için gittiğini, o yıllarda daha 20’li yaşlarda iken çatışmalarda öldüğü haberinin geldiğini, gerçekte ölü Usame’nin ismi üzerinden hayali bir figür oluşturulduğunu” dinlemiştim.
Gerçekte, 11 Eylül olayından sonra dünyaya adı olan, ancak kendisi görülemeyen bir Usame Bin Ladin figürü yayıldı. Usame’nin, ülkemiz dahil, tüm dünyada yıkıcı eylemler gerçekleştirmiş olmasına rağmen, buğulu birkaç resim dışında bir izine rastlanılamadı. En baş düşmanı olduğunu söyleyen Amerika, onun annesiyle görüşmelerini uyduları ve elektronik dinleme teknikleriyle banda aldı, ancak onu bir türlü bulamadı.
Rahmetli Cevher Dudayev’in bulunduğu yerin milimetrik koordinatlarını Ruslara vererek onu bir füzeyle katlettirdi, ancak en büyük düşmanını ortaya koyduğu ödüllerle aramaya devam etti. 10 yıl geçtikten sonra bugün Usame’yi öldürme operasyonunu Başkanına canlı seyrettirdi. Hâlâ ortada 10 yıldır vizyona sürdüğü resimden başka bir şey yok.
Onu bahane ederek dünyaya yeni bir balans ayarı verdi, ülkeleri işgal etti, Birleşmiş Milletler’i CIA’nın yan operasyon ofisine çevirdi, dünyayla dalga geçerek onun ismiyle herkesi korkuttu, miadı dolunca bu hayali figürü yine bir hayali operasyonla yok etti.
Amerika açısından bu ortaoyunu bir gereklilik olabilir. Ancak bunun bir hayali senaryo ve filmden ibaret olduğunu bilen diğer ülke yönetenleri ve medyası korku ve beklentileri nedeniyle itiraz etmedi, hatta aracılık etti.
Aynı oyun bırakın fakir bir devlette orta halli bir ülkede sergilenseydi, nice insan hakları gösterilerine, hatta NATO operasyonlarına konu olurdu.
Dünya arenasında böyle olan vaziyet, ülkemizde farklı mı?
Son ceza ve yargı sistemiyle ilgili düzenlemelerden önce bazen hoyratça iddianamelerle suçlanan insanlarımızın önemli kısmının beraat ettikleri ve istenilenin çok altında ceza aldıkları halde, düzenleyen savcılara bir soru bile sormayan adalet sistemimiz, 12 Eylül ihtilalinin yargılanması gerektiğine inanan, Kara Kuvvetleri komutanının adını bir dava iddianamesinde zikreden, HSYK tarafı bir başsavcıya dava açmaya kalkan birkaç savcıyı acil toplantılarla bir kalemde silip, bir kısmını odacılık bile yapamaz hale getirmedi mi?
Güçlülerin adaleti ve hukukunun ne olduğu bir hikayede çok güzel açıklanmaktadır.
Aslan, kurt ve tilki bir arada bulundukları sırada aç karnını ovuşturan aslan;
- Arkadaşlar, haydi avlanalım da karnımızı doyuralım, demiş.
Av dönüşü aynı yerde buluştuklarında, tilki iki adet tavuk, kurt bir keçi ile dönmüş, aslan herhangi bir av bulamamıştır.
Aslan;
- Arkadaşlar sofrayı hazırlayın da karnımızı doyuralım, demiş.
Yüzü asılan kurt;
- Herkes avladığını yesin, deyince, aslan bir pençeyle kurdu paramparça edip öldürmüş.
Bu defa tilkiye, “Haydi taksim yap bakalım” deyince, tilki, “Haşmetli kralım, pay edecek bir şey ortada yok, bu keçiyi şimdi yemek, tavukları da sabah kahvaltısında afiyetle yemek sizin hakkınız” deyince, aslan; “Bu adaletli dağıtımı nereden öğrendin” demiş.
Tilki de; “Yerde yatan kurttan” demiş.
Güçlülerin adaleti bu olmasına rağmen bu güç kimse için ebedi değildir.
Güçlülerin hükümran olduğu dünyadan adaletin gücünün esas olduğu dünyaya ulaşma ümidiyle…