Rant hırsından gözleri dönen mülk sahipleri ve onların ranttan gözü dönmüş işbirlikçileri; “kul haklarını gasp etme pahasına”; tüm hava koridorlarının önünü beton bloklarla kapatarak, “esinti”yi yok etti.
Aynı mantık, aynı hırs; aynı aymazlıkla, aynı yöntemlerle, “gölgelik alanları” da yok etmeye devam ediyor.
Oysa Alanya gibi sıcak yörelerde, insan yaşamı için, iki şey önemli.
Biri “esinti”, diğeri “gölge alanlar”…
Ancak ne yazıktır ki Alanya, sorumsuz, görgüsüz ve bencil insanların yüzünden, bu iki nimetinden de giderek yoksun kalıyor.
Bir Tanrı’nın kulu da çıkıp, demiyor ki; “Bu ne açgözlülük, bu ne görgüsüzlük, bu ne bencillik… Sen bu coğrafyanın, tek ve mutlak sahibi değilsin efendi!!!!... Sen bu coğrafya üzerinde sonsuza değin yaşamayacaksın…. Bu coğrafya üzerinde başkaları da yaşıyor ve yaşayacak… Biz bu toprakları atalarımızdan ödünç aldık. İyileştirerek, yaşanabilir kılarak çocuklarımıza devredeceğiz… Neylersek, geleceği de düşünerek eylemek zorundayız…” demiyor.
Diyen olmuyor mu?
Elbette oluyor… Oluyor da… Onları da kimse dinlemiyor, iplemiyor ki.
Diyen, dediğiyle kalıyor.
Yazan, yazdığıyla kalıyor.
Organize çete, yine bildiğini okumaya, yine paşa gönlünün isteği gibi yapılaşmaya, yine yeşil dokuyu yok etmeye devam ediyor.
* * *
Değil geleceği, bir gün sonrasını bile düşünmeden; günü kurtarmak üzere, günü birlik ve sadece ve sadece kendisi ve yakın çevresi için yaşıyor.
Bu çarpık felsefe, Alanya’yı giderek esir alıyor.
Okuma oranı, yurtdışı gören insan sayısı oranı sürekli artış gösteriyor; iletişim ve bilişim ortamı sürekli gelişiyor; ama toplu yaşam kültürümüz, milim ilerleme kaydetmiyor, yerinde sayıyor, hatta geriliyor.
Tüm yerleşim merkezlerimiz gibi Alanya da çarpıla çarpıla gelişiyor(!), büyüyor(!), obezleşiyor.
* * *
Toplu yaşam kültüründen yoksun, bencil bir toplumuz. Her şeyin özeti bu…
Ama bunu vurguladığımız zaman, (özellikle de bu kültürden nasibini almamış olanlar) anında tepki gösteriyor; “Efendim bizi kültürsüzlükle suçlayamazsınız, bizler şöyle kültürlü, böyle okumuş yazmış, diplomalı, makam mevkii sahibi insanlarız…” diye.
Çünkü kültürsüzlüklerinin, görgüsüzlüklerinin, bencilliklerinin ayırdında değiller…
* * *
Apartmanımın bulunduğu çevrede büyük emeğim var. Bölgemin, sokağımın ağaçlandırılmasında, bakımında, gözetiminde büyük katkılarım oldu.
Ayda bir kaç kez, Park Bahçeler Müdürlüğü’nün elemanları, kapımı çalar, “Abi, sizin komşulardan biri ya da birileri yine ağaçların budanması, kesilmesi için dilekçe vermişler, ne diyorsun?” diye…
Kafayı yerim işte o an, çıldırırım; “Yahu ne istiyorsunuz, size bu korkunç yaz sıcağında gölge olmaktan başka hiçbir günahı olmayan zavallı ağaçlardan!!!...” diye…
* * *
Geçenlerde Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesinde öğretim görevlisi olan bir dostum da aynı şeyleri söyledi ve dedi ki; “Yahu siz Alanyalılar, ağaç budamasını ne kadar çok seviyorsunuz! Bırakın büyüsün, serpilsin, yükselsin ağaçlar… Bu sıcak toprakların gölgeye gereksinimi var…”
Onun bu tepkisi karşısında, ben utandım; sadece, “haklısınız…” diyebildim.
* * *
Buradan, Alanya’da yaşayan, yetkili yetkisiz herkese sesleniyorum.
Çekin ağaçlardan elinizi.
Lütfen gölgemize gölge etmeyin.
Esnaf kardeşim, sana sesleniyorum…
Sana müşterinin gelip gelmemesi, işyerinin önündeki ağaçtan değil; senin iş bilmezliğinden. Dokunma o ağaçlara…
Yeşilden korkan, yeşil özürlülere sesleniyorum…
Gidip, Hükümet Konağıyla, Belediye Binası arasındaki ağaçlar altında şöyle bir soluklanın. Diğer bölgelerle, bu bölge arasındaki, en az 2-3 derecelik (eksi) ısı farkını ve buradaki esintiyi sizlerde görüp yaşayın… …
Eğer ağaçları vırt zırt budamazsak, gelişip büyümelerine izin verirsek; bu alandaki (eksi) ısı farkını, diğer bölgelerimize de taşıyabilir, yayabiliriz.
Damlataş Mağarası önünde dev bir kauçuk ağacı var. O ağacın verdiği serinliği ve görkemli görüntüyü, gidin, görün ve yaşayın.
O büyüklükteki, o görkemlilikteki ağaçlar, Alanya’nın dört bir yanında, hem de binlerce, on binlerce olsa, kötü mü olur?
Ağaçlara dokunmayın efendiler.
Gölgemize gölge etmeyin…
OK
İSMAİL HABOĞLU
haboglu@hotmail.com