Gençlik

EVİN önünde arabada oturuyorum. Kolumdaki saat doğru ise şu an gecenin 02.00'sindeyiz. Gökyüzünde mükemmel bir hilal ay asılı. Gözlerim gecenin karanlığında, aklımda sayısız düşünce.  Bir kaç saat önce üniversiteden sevdiğim...

EVİN

önünde arabada oturuyorum.
Kolumdaki saat doğru ise şu an gecenin 02.00'sindeyiz. Gökyüzünde mükemmel bir hilal ay asılı.
Gözlerim gecenin karanlığında, aklımda sayısız düşünce.
Bir kaç saat önce üniversiteden sevdiğim bir hocamla karşılıklı çay içtik.
Fark ettim ki görüşmeyeli uzun zaman olmuş.
İnsan örnek aldıklarından bu denli uzak kalmamalı.
"E bize ne bundan şimdi" dediğinizi duyar gibiyim. Aslında tam da burası, bu akşamı anlatmanın yeri.
Hal hatırdan sonra köşe yazısına geldi konu.
"Çok sevindim, bir şeyler için hâlâ çabalayan birileri olmasına" dediğinde başta anlamadım.
Teşekkür etmekle yetindim ancak.
"Teşekkür etme kızım, ben teşekkür ederim, gençliğe olan umudumu diri tuttuğun için" diye tamamladı.
"Neden umudunuz sönmeye yüz tutmuştu ki?" diyorum, gözleri buğulanıyor, ufkun karanlık bir noktasına bakarken, "Tam 14 yıl oldu!" cümlesi ile bozdu sessizliği, gözleri ise hâlâ aynı noktadaydı.
"Neyin 14 yılı olan?" diyecekken, cevap dudaklarından süzüldü:
"Tam 14 yıl önce, 2003-2004 yılında devlet okul kitaplarını ilk kez dağıtmaya başladı. Biz de destek olduk o dönem içinde bu projeye. Elimizden geldiğince devlet olabilirliğini kabul etsin de, zamanında bizim çektiğimiz gibi sıkıntı çekmeden okusun garibanların çocukları diye uğraştık. Uğraştık da bugün hâlâ düşünüyorum, 'Doğru mu ettik?' diye."
Anlamaya başlıyordum şimdi.
Anlatmaya da devam ediyordu hocam:
"Mum ışığında, emanet kitapla ders çalışmaya çabalayan çocuklardık biz. Hep bir şeyler için mücadele ettik çocuk yaşta. Okulda soba yakmayı, sabah okula giderken kucağında iki odun götüremezsen soğuktan çenen birbirine vura vura ders işleyeceğimizi öğrendik, 2+2'nin 4 olduğundan önce. Defterin bitince tersten silerek tekrar kullanıldığını öğrendik. Kantini üniversiteye gidince gördük, onda da paramız yoktu, iki çay içemedik okulda. Şimdi her şey bol Seren'im, Her şey önünde gençliğin. Fakat hiçbirinin dünya umurunda değil. Hiç biri 'Ben ne işe yarıyorum acaba?' diye sorgulamıyor. Devletin 2003-2004 öğretim yılında kitaplarını ücretsiz verdiği ilköğretim 1. sınıf öğrencileri bu yıl üniversite 1. sınıf oldular. İşte bu bana nankörlük sıfatını tokat gibi gösteren gerçek oldu. Gençlik mi? Geç yavrum geç."
***
Şimdi daha iyi anlıyorum bu koca yürekli adamı.
Öyle haklıydı ki, ruhumun kabuğuna verilen genç sıfatından utandım karşısında, gözlerine bakarken.
1915-1916'da bir tarih aralığı idi bu ülke için.
O tarihte devlet, bu vatana canını veren evlatlarına böyle güzel imkanlar sunmamıştı.
Fakat bir gençlik vardı o vakit Gelibolu'da arşa ulaşmak için akın akın cepheye koşan.
Neydi peki o gençleri vatanına bu denli bağlı kılan?
Peki şimdi nedir bugünün gençlerini bu denli vurdumduymaz yapan.
Ak Parti iktidara geldiği günden beri düzeni bir şekilde değiştirme çabasında.
Hep bir adım ileri.
Artık aileler 'Kalem, kitap, defter, servis, yurt gibi ayrıntıların altından nasıl kalkarız?' diye düşünmüyor.
İhtiyaç olduğu bildirilen her yere uzanmaya çalışılıyor.
Buna rağmen hâlâ bir memnuniyetsizlik ve bir karalama, eksik arama çabası içinde gençlerimizin büyük kısmı.
Norveç, Amerika, Almanya özentilikleri mevcut içlerinde.
Oralar daha rahatmış.
Her imkan mükemmelmiş.
"Amerika çok mu köklü bir ülke?" diye sorsanız, kuruluşunu bilen yoktur.
Kıta keşfedilince yerli halkı egale ederek dışarıdan gelen kolonilerdir ABD'yi oluşturan.
Bağımsızlığı Etiyopya gibi M.Ö. 980'ler değil, 4 Temmuz 1776'dır.
Kaldı ki, özeneceksek bir ırka, çalışma azimlerine özenelim, zira biz öyle ecdatların torunlarıyız ki topraktan kalksalar yüzümüze tükürürler.
İmkansızlıklar içinde imkanlar yaratan atalarımızın yerine, imkanlar içinde imkansızlıklar yaratan gençler olduk.
Her imkan elimizin altında ve her imkan önümüzdeyken, bunları basamak yapıp tırmanmak yerine kendimize engeller koyuyoruz.
2000'lerin başında bir avuç üniversite ve bir avuç bölüme yine bir avuç kontenjan varken, Ak Parti döneminde neredeyse üniversite olmayan il kalmadığı gibi, bir ilçe olan Alanya bile bir devlet üniversitesine sahip artık.
Reis durmadan "Gençleşeceğiz" diyor ya, işte tam da bunu gördüğü için diyor.
"Ben sizin için çalıştım, imkanlarınızı iyileştirmek için çabaladım, şimdi sıra sizde. Gençlik elini taşın altına koyacak ve yaşadığı toprağı toprak yapan ecdadını onurlandıracak" diyor.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın şu an yapmaya çabaladığı bu işte.
Gençlerin bir şeylerin farkına varması ve çalışmaları için önlerini açmak.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün de güvendiği o gençliğe güvenmek istiyor şimdi, Bakatalı Tayyup'un torunu Recep Tayyip Erdoğan.
Hocamla konu öyle güzel akıyor ki burada saatlerce yazsam yetmez anlatmaya.
Hesabı yine bize bırakmama zarafetini gösteriyor, kalkıyoruz masadan.
Elini sırtıma koyuyor ve üstüne bir iyi geceler bile demeden gittiği şu cümleyi kuruyor: "Ey Türk genci! Birinci vazifen, Türk İstiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir."